Kanserli Yaşlıda Anoreksi-Kaşeksi Sendromu ve Tedavisi
Anorexia-Cachexia Syndrome and Treatment in Elderly
Cancer Patients
Kaşeksi, Grek kökenli bir kelime olup “kakos” (kötü) ve “hexis”
(vaziyet) den türetilmiştir. Günümüzde literatürde açlık veya hastalığa bağlı
ciddi kilo kaybı manasında kullanılmaktadır. Hayatı tehdit eden hastalıklar
seyrinde (Kanser, AIDS, KOAH, Multi-Organ Hasarı, vb) son 6 ay içinde
hiperkatabolik duruma eşlik eden >%6 kilo kaybı kaşeksi olarak
nitelendirilmektedir1.
Yaşlı hastalar onkoloji hastalarının önemli
bir bölümünü oluşturmaktadır. Yeni kanser vakaların yaklaşık % 60'ı ve
kanserden ölümlerin %70'i, 65 yaşın üzerindedir.2 Yaşlı hastalarda
yüksek kanser insidansına rağmen, onkoloji pratiğinde hastaların bakım
standartlarını belirleyen klinik çalışmalar yeterli sayıda değildir.3 Bu popülasyondaki onkolojik tedavilerin
riskleri ve faydaları hakkında daha az veri vardır.4 Kapsamlı geriatrik
değerlendirme (KGD), onkolojik tedavinin potansiyel faydaları ve yan etkileri
arasında gerekli dengenin sağlanmasına yardımcı olabilir. KGD 'de yer alan
temel başlıklar hastanın fonksiyonel durumu, komorbiditesi, kognitif
fonksiyonları, nütrisyonel durumu, psikolojik durumu, sosyal destek
durumu ve ilaçlarının incelenmesidir. Uluslararası Geriatri Onkoloji Derneği
(SIOG) ve birçok kılavuz, KGD’nin rutin kullanımını önermektedir 5,6. Fakat kanserli
yaşlı hastalarda KGD’nin etkililiğini incelemek için randomize çalışmalara
ihtiyaç vardır. Ayrıca KGD zaman alıcı olabilir ve tüm hastalar için pratik
olmayabilir.
Yaşlı popülasyonda, malignite olmasa bile
kilo kaybının veya düşük vücut kitle indeksinin (VKİ) olumsuz etkisini gösteren
çalışmalar vardır. 7,8 Atmış beş yaşın
üzeri toplum içinde yaşayan bireylerde %5’ten fazla kilo kaybı artmış mortalite
ile ilişkili bulunmuştur. Benzer sonuçlar, 70 yaş ve üstü olan 7527 kişilik bir
başka çalışmada da görülmüştür. Vücut kitle indeksi <19.4 kg/m2 olan bireylerde mortalite riski yüksek
saptanmıştır.8
Kanser hastaları arasında, kemoterapi
uygulanan 3047 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada kilo kaybının mortalite
için bağımsız bir risk faktörü olduğu ortaya konulmuştur 9. Ayrıca, meme kanseri olan
kadınlarda kilo kaybı, kemoterapi yanıt oranlarında azalma ile ilişkili
bulunmuştur. Kanser hastalarında sınırlı kilo kaybı bile (%0-5) klinik olarak anlamlı olabilir.
Kanser Kaşeksisi
Kanser hastalarının başvuru sırasında ifade ettikleri başlıca sorunları
halsizlik-yorgunluk, ağrı, kilo kaybı, iştahsızlık, bulantı-kusma ve nefes
darlığıdır. Bunlar tümörün yarattığı hiperkatabolik süreç dışında tümörün
kendisi ve vücut tarafından üretilen birtakım faktörlere bağlıdır. Kanserli
olguların %30-80’inde hastalık seyri içinde kilo kaybı ortaya çıkar10. Kilo kaybı miktarı ve gelişim süresi,
etkilenen dokuya, tümör tipine, büyüklüğüne ve çoğalma hızına göre değişiklik
gösterir. Mide ve pankreas tümörlerinde kilo kaybı çok hızlıdır. Hasta
çoğunlukla ileri evrede aşırı kilo kaybı ile başvurur. Bunları akciğer, prostat
ve kolon tümörleri izler. Hastalık evresi kilo kaybı ile paralellik gösterir.
Tümör hücreleri tarafından salınan proteoliz tetikleyici faktör ve
lipid mobilize edici faktör hiperkatabolik süreç içinde aşırı kas yıkımına ve
lipolize sebep olmakta, vücut tarafından aşırı sentez edilen sitokinler
(TNF-alfa, IL-1, IL-6) buna katkıda bulunmaktadır (Şekil 1). Akciğer kanserli
olgularda IL-6 düzeyi ile hastalık evresi, akut faz cevabı ve malnütrisyon
durumu arasında korelasyon tespit edilmiştir11. TNF-alfa, redükte oksijen ürünleri, redükte
glutatyon ve vitamin E düzeyleri ile anoreksi-kaşeksi sendromu gelişimi
arasında ilişki bulunmuştur12. Kilo kaybı >%10 olanlarda diğerlerine
göre dolaşan TNF düzeyleri daha yüksek, serum albumin ve IGF-1 düzeyleri ise
daha düşük bulunmuştur13. Anoreksi-kaşeksi sendromu ile PTHrP
düzeyleri arasında ilişki tespit edilmiş, PTHrP’in nötralize edildiği durumda
kilo kaybının durduğu, kilo alımının olduğu anlaşılmıştır14.
Normal bireylerde olduğu gibi enerji ihtiyacı arttığında başlangıçta
glukoz depoları kullanılmakta, depolar boşaldığında proteoliz ve lipoliz ile
glukoz döngüsü başlatılmakta (glukoneogenez) ve kas yıkımı ve kilo kaybı ortaya
çıkmaktadır. Serum CRP, fibrinojen, alfa-1 antitripsin ve seruloplazmin
düzeyleri artarken, albumin, prealbumin ve transferrin azalmaktadır. Vücut yağ
dokularından sentez edilen leptin iştah azalması ve istirahat halinde enerji
tüketiminde artamaya sebep olurken gastrointestinal sistemde sentez edilen
ghrelin ise aksi yönde etkili olmaktadır. Bu iki peptid hipotalamus üzerindeki
reseptörleri vasıtasıyla etkili olmaktadırlar. Kanserli olgularda hipotalamik
reseptör düzeyinde direnç geliştiği ileri sürülmekte, böylece enerji
ihtiyacındaki artışa karşılık iştah artışı olmamaktadır.
Kanser hastalarında kilo kaybının en önemli sebeplerinden biri gıda
alımında azalmadır. Buna birçok faktör sebep olmaktadır; iştahsızlık (tümör
yükü, tedavi, depresyon), erken doygunluk hissi (GIS), diğer GIS semptomları
(bulantı, kusma), odinofaji (mokozit, fungal/viral özofajit), ağız kuruluğu,
disfaji, çiğneme güçlüğü, günlük yaşam aktivitesinde azalma sonucu gıdalara
ulaşamama, ağrı ve hayat kalitesinde bozulma. Özellikle gastrointastinal
sistemi ilgilendiren tümörlerde kötü ağız hijyeni, dişlerde eksilmeler, yer
kaplayıcı lezyon ile hastalık seyrinde ortaya çıkan veya kullanılan tedaviye
bağlı (radyoterapi akut/kronik etki, kemoterapi-mukozitis) yan etkiler sonucu
iştahsızlık görülebilmektedir.
Diğer taraftan günlük enerji ihtiyacında artış olduğuna dair başta
çıkan yazılara karşın sonradan yapılan çalışmalar bu bilgiyi doğrular nitelikte
olmamıştır. Kanserli olgularda istirahat enerji ihtiyacının sağlıklı bireylere
göre arttığına dair kesin kanıtlar yoktur. Bir çalışmada kilo kaybı olan ve
olmayan kanserli olgularda istirahat enerji tüketimi karşılaştırılmış, fark
bulunmamıştır 15. GIS kanserli olgular ile sağlıklı bireylerin
istirahat enerji tüketimleri (İET) benzer bulunurken, pankreas ve akciğer
kanserli vakalarda bu değerlerin yükselebildiği anlaşılmıştır. Halbuki total
enerji tüketimlerinin sağlıklı bireylere göre düşük kaldığı bulunmuştur. Küçük
hücreli akciğer kanserli olgularda kemoterapi ve/veya cerrahi rezeksiyon
sonrası İET’de azalma olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan, Heber ve
arkadaşları non-kaşektik akciğer kanserli olguların İET değerlerini sağlıklı
bireylerde beklenen düzeylerde bulmuşlar, fakat yorumlarında bu hastalarda
normal değerlerin dahi hipermetabolik durumu işaret ediyor olabileceğinin
altını çizmişlerdir16.
Kanser, karbonhidrat, lipid ve protein metabolizmasında birtakım
değişikliklere sebep olmaktadır. İnsülin duyarlılığında azalma ile birlikte
bozulmuş glukoz toleransı gelişmekte, glukoneogenez artmakta ve serum laktat düzeyi
yükselmektedir. Lipoliz artmakta ve serum trigiserid düzeyleri yükselmekte ve
lipoprotein lipaz aktivitesi azalabilmektedir. Ubiquitin-proteozom yolu vasıtasıyla
aşırı sekrete edilen proteoliz indükleyici faktör aşırı protein yıkımına sebep
olmakta, bunun sonucu negatif nitrojen dengesi oluşmaktadır 17.
2007'de yapılan ‘Kaşeksi konferansında’
altta yatan hastalık ile ilişkili ve yağ kütlesi kaybından bağımsız kas
kaybıyla karakterize tablo olarak tanımlanmıştır.18 Anoreksiya, inflamasyon,
insülin direnci ve artmış kas proteini yıkımı sıklıkla kaşeksi ile ilişkilidir.
Açlık, yaşla ilişkili kas kütlesi kaybı, major depresyon, malabsorbsiyon ve
hipertiroidizmden farklıdır ve artmış morbidite ve mortalite ile ilişkilidir.
Kaşektik hastalarda saptanan bulgular arasında; azalmış besin alımı, sistemik
inflamatuvar yanıt, azalmış kas gücü vardır.19,20 Tüm bu faktörleri
göz önünde bulundurarak, kaşeksi için önerilen başka bir genel tanım, yağsız vücut kitlesinde azalma ve ek olarak
kas gücünün ve kas kütlesinin azalması, besin alımının azalması veya
biyokimyasal değişiklikler (anemi, devam eden inflamatuar yanıtın kanıtı, düşük
albümin seviyeleri) olarak tanımlanabilir.18 Yağsız kas kütle kaybı,
kanser kaşeksinin temel öğesi ve göstergesidir. Yaşam kalitesini, fiziksel
performansı, tedavi toleransını ve mortaliteyi ciddi anlamda olumsuz
etkilemektedir.21
Kanser tedavi modaliteleri de kaşeksiye sebep olabilmektedir. Özellikle
baş boyun bölgesini ilgilendiren radyoterapi sonrası akut veya kronik dönemde
ortaya çıkan değişiklikler sonucu malnütrisyon gelişmektedir. Batına yönelik
radyoterapi uygulamalarında ishal, malabsorpsiyon, stenoz ve fistül
gelişebilir. Cerrahi rezeksiyon sekonder malabsorpsiyona sebep olabilmektedir.
Pankreas cerrahisi sonucu pankreas egzokrin ve endokrin yetersizliği ortaya
çıkabilir. Bu hastalarda kullanılan kemoterapötik ilaçların yan etkilerine
bağlı malnütrisyon gelişebilir. Küçük hücreli akciğer kanseri olgularında
kullanılan ilaçlardan vinkristin, sisplatin ve etoposid bulantı-kusma,
karaciğer toksisitesi ve renal tubulopatiye sekonder elektrolit imbalansı
(sisplatin) yapıp malnütrisyona yol açabilirler. Küçük hücre dışı akciğer
kanserinde sisplatin ve dosetaksel benzer sebeplerle malnütrisyon yapabilir.
Malnütrisyon ve Sarkopeni Tanısı
Kanser hastalarında klinik bulgular varlığında anoreksi-kaşeksi
sendromu düşünülmeli ve hızla tedavi edilmelidir (Şekil 2). Daha önemlisi hasta
bu duruma ulaşmadan çok daha önce malnütrisyon tespit edilmeli, hatta
nütrisyonel risk altında olan hastaların saptanabilmesi için tarama
yapılmalıdır.
2017 yılında ESPEN kılavuzu malnütrisyonu, “alımdaki yetersizlik veya
düzensiz beslenmenin yol açtığı, vücut kompozisyonunun (yağsız vücut kitlesinde azalma) ve vücut kitle indeksinin
bozulması sonucu fiziksel ve mental fonksiyonların azalması ve hastalığın
klinik seyrinin kötüleşmesi” şeklinde tanımlanmaktadır22. ESPEN
bildirisi ile malnütrisyonun temel tanı kriterleri tanımlanmıştır23. Bu genel kriterlerin klinik ortamdan ve
etiyolojiden bağımsız olarak uygulanabiliyor olması hedeflenmiştir. ESPEN tarafından
malnütrisyon; tanımlanmış bir tarama veya değerlendirme testi sonucu
malnütrisyon veya malnütrisyon riski tespit edilen hastada vücut kitle
indeksinin 18.5 kg/m2 altında olması olarak tanımlanmıştır22. Alternatif
olarak; son dönemde zamandan bağımsız %10 dan fazla kilo kaybı veya son 3 ayda
%5 den fazla kilo kaybı ile VKİ’nin 20 kg/m2 altında olması (˃70 yaş
için 22 kg/m2 altında olması) belirtilmiştir. Tanı kriterlerinin
tanımlanması ile ilgili benzer yaklaşım, Amerika Parenteral ve Enteral
Nütrisyon Derneği (ASPEN) ve Nütrisyon ve Diyetetik Akademisi (Academy)
tarafından da gösterilmiştir24.
Günümüzde nütrisyon taraması NRS-2002 (Nutrition Risk Screening)
skorlama sistemi ile yapılabilmektedir (Şekil 3) 25. Temelde mevcut klinik hastalık, son
aylardaki kilo kaybı, son bir haftadaki beslenme durumu, vücut kütle indeksi,
genel durumu ve yaşı sorgulanarak puanlama yapılır. Subjektif Global
Değerlendirme testi 1987’de geliştirilmiştir. İçinde antropometrik ölçümler
yanısıra beslenme durumu ve klinik durum hakkında bilgi veren sorular
içermektedir.26 Tarama sonrası değerlendirme yapmak için
kullanılmaktadır. Kapsamlıdır, bu nedenle daha çok vakit alabilir ve sonuçta
adından da anlaşılacağı üzere hekim kendi yorumu ile derecelendirme yapar. Mini
Nütrisyonel Değerlendirme (MNA) testi daha çok yaşlı populasyon ve ayaktan
takip edilen hastalar için hazırlanmış bir testtir. İlk kısmı 6 sorudan oluşur
ve hızlı bir tarama testidir. İlk kısımdan düşük skor alanlara ikinci kısımda
yeralan 12 soru daha sorularak toplam skor elde edilir. Toplam skor 23.5 ve
üzeri olanlarda normal nütrisyonel durum, 17 ile 23 arasında olanlarda
malnütrisyon riski, <17 olanlarda malnütrisyon var denir27 . ‘Malnutrition Universal Screening Tool’
(MUST), hastaların 4 basamakta değerlendirildiği tarama testidir. İlk 3
basamakta VKİ, son 3-6 aydaki kilo kaybı ve oral alımdaki azalmanın eşlik
ettiği akut hastalık durumu sorgulanır. Son kısımda ilk 3 basamakta alınan
skorlar toplanır28. Son zamanlarda yaşlı populasyonda iki yeni
test kullanılmaya başlanmıştır. Bunlar Geriatrik Nütrisyonel Risk İndeksi
(GNRI) ve Kısa Nütrisyonel Değerlendirme Sorgulaması 65+ (Short Nutritional
Assessment Questionnaire 65+, SNAQ65+) dir. GNRI de serum albumin düzeyi,
mevcut kilo ve ideal kilo malnütrisyon risk tayininde kullanılmaktadır29.Wijnhoven ve ark. toplumda yaşayan yaşlılarda
malnütrisyon tayininde üst kol çapı, istem dışı kilo kaybı (son 6 ayda ≥4 kg),
iştahsızlık ve fiziksel performans bozukluğunu kullanmışlardır.30
Malnütrisyonun tedavisi takibinde plazma prealbumin düzeyinden
faydalanabileceğine dair veriler mevcuttur. Plazma yarı ömrü 2-3 gün
olduğundan, son dönemde alınan gıda miktarı hakkında önemli bilgi verir.
Prealbumin düzeyi 0.17 g/dl üzeri normal kabul edilmekte, 0.17-0.10 g/dl
arasında artmış risk, <0.10 g/dl ciddi malnütrisyon riski varlığı kabul
edilmektedir. Diğer taraftan akut faz reaksiyonu yaratan çeşitli kronik
hastalıklar, akut inflamatuvar olaylar, infeksiyonlar ve travma gibi klinik
durumlar plazma düzeylerini düşürebilir31. Bu sebeple diğer akut faz reaktanları
ile birlikte değerlendirilmeli, tanıdan ziyade malnütrisyonun tedavisi
sırasında takip kısmında kullanılmalıdır. Yine kronik karaciğer hastalığı ve
kronik böbrek yetersizliği gibi bazı kronik hastalıklarda sentez bozukluğu veya
kayıplar yanlış pozitif sonuçlar verebilir 32,33
Sarkopeni tanısı, azalmış kas kitlesine, düşük kas gücü veya fiziksel
performans kaybının eşlik etmesi ile konulabilir 34. Kas gücü ve fiziksel performans tayini için
pratik ve kolay ölçümler (El dinamometresi ve yürüme hızı) yapılabilmektedir.
Kas kitlesi bazı antropometrik ölçümler ile öngörülebilse de bunlar kesin
objektif veriler olamamaktadır. Dolayısıyla daha objektif ölçümlere ihtiyaç
vardır. Bugün için en kesin verilere DEXA (Dual Energy X Ray Absoptiometry) ve
MRI ile ulaşılabilmektedir. Son yıllarda pratik bir ölçüm olan biyoelektrik
impedans da kullanılmaktadır. Özellikle kolay uygulanabilir olması, kurum
dışında kullanım olanağı ve ucuz olması avantajlarıdır35,36.
Yaşlılarda günlük enerji ve protein
ihtiyacının hesaplanması
Sağlılklı
yaşlı bireylerde genelikle fiziklsel aktivite seviyesinde azalma olduğundan,
gençlere göre enerji ihtiyaçları daha az olma eğilimindedir. Fakat birçok
yaşlıda enerji ihtiyacını artıran ek hastalıklar ve tibbi durumlar
bulunmaktadır. Günlük enerji ihtiyacı, istirahat enerji tüketimi, fiziksel
aktivite faktörü, stres faktörü ve termojenik faktörler kullanılarak
hesaplanır. İstirahat enerji tüketimi, normal koşullarda ve istirahat halinde
olan bireyin minumum enerji ihtiyacıdır ve altın standart olarak indirek
kalorimetri ile ölçülebilir37. Fakat
erişim ve uygulama zorlukları nedeni kullanımı yaygın değildir. Yaş, kilo, boy,
ve cinsiyetin hesaba katıldığı bir çok formülle istirahat enerji tüketimi hesaplanabilir38 (Tablo 4 )
Aktivite düzeyine göre 1,2 (sedanter olanlarda) ile 1,8 (çok aktif olanlarda)
arasında değişen aktivite faktörü ile çarpılır. Enerji ihtiyacında ciddi
infeksiyonlar ve kanserde %30-50 düzeylerinde; ciddi yanık, erişkin sıkıntılı
solunum sendromu ve sepsis gibi durumlarda %100 kadar artış görülür (stres
faktörü). Vücut sıcaklığında 37°C’nin üzerinde her 1°C’lik artış enerji
ihtiyacını %10 arttırır (termojenik faktör).
Tablo 4: Harris Benedict formülü:
|
Erkek:
(kcal) = 66.5 + (13.7 x A) + (5.00 x B) – (6.77 x Y)
|
Kadın:
(kcal) = 655 + (9.6 x A) + (1.88 x B) - (4.77 x Y)
|
A =
Ağırlık (kg), B = Boy (cm), Y = Yaş (yıl)
Erişkinlerde protein alımı ile ilgili olarak günlük önerilen miktar 1
g/kg’dır. Azot dengesi değerlendirilirken genellikle azot atılımı temel alınır.
Azot atılımının %80’i idrarladır ve bunun büyük bir kısmı üre azotu
şeklindedir. İdrarla azot atılımı şu şekilde hesaplanır:
İdrardaki üre azotu (mg/dL) x günlük
idrar hacmi (dL)
İdrar azot kaybı =
--------------------------------------------------------------------------
0,8
Formüle göre hesaplanan azot değerini proteine çevirmek için 6,25 ile
çarpılır. İdrarla atılan azot miktarına 3-5 g eklenerek toplam azot kaybı
tahmin edilebilir39. 1 g/kg olan günlük önerilen protein ihtiyacının
kanıtları büyük çoğunluğu genç erkeklerde yapılan çalışmalara dayanmaktadır40. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre
günlük önerilen miktar değeri olan 0,8 g/kg/gün düzeyinde protein alımı
yaşlılarda sarkopeni gelişimini önlemede yetersiz kalmaktadır. Besin alımının
değerlendirildiği Health ABC çalışmasında protein alımındaki artışın üç yıllık
takipte yağsız kas kütlesi kaybında azalma ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.
Bununla birlikte düşük proteinli beslenenlerde nitrojen atılımının azaltılarak
bu duruma adaptasyon sağlandığı da tespit edilmiştir. Farklı araştırmanın
sonuçlarına göre, yaşlılarda kas kütlesinin korunması için önerilen günlük
protein alımı 0,8-1,5 g/kg/gün arasında değişmektedir. Bu konudaki veriler
kısıtlı olsa da, özellikle riskli bireylerde yüksek protein alımının
sakıncaları da göz önünde bulundurarak genel olarak yaşlılarda 1-1,2 g/kg/gün
düzeyinde protein alınması önerilmektedir38,41,42.
Kritik hastalarda, sistemik inflamasyon ile birlikte katabolik bir
süreç olan sepsis ve yanık gibi durumlarda enerji ve protein ihtiyacı
artmaktadır. Güncel ESPEN ve ASPEN kılavuzlarında yoğun bakımdaki kritik
hastalar için GEİ’nin formüllerle tahmin edilmesi yerine altın standart olan
indirek kalorimetri ile belirlenmesi önerilmektedir37,43. Kritik hastalarda enerji tüketiminin tahmin
edilmesi için kullanılan formüller literatürde 200’ün üzerindedir. Penn State
formülünün elde edilen değerin %5 hata payı ile doğru sonuç verdiği tespit
edilmiştir fakat kritik hastaların önemli bir kısmında GEİ yeterli ölçüde
ortaya konamamaktadır. Güncel çalışmalar ve ASPEN 2016 klavuzuna göre GEİ 25–30
kcal/ kg/gün olarak kabul edilmektedir37.
Enteral ve
parenteral nutrisyon ile verilecek besin öğelerini planlamak için hastanın
metabolik durumunun ve hastalığın metabolizmaya etkisinin değerlendirilmesi,
hastanın ihtiyaçlarının ortaya konması, tedavi hedeflerinin belirlenmesi
önemlidir. Normal ve kritik hastalık
tablosunda olan bir yetişkin için rehberlerde önerilen enerji, karbonhidrat,
lipid, protein, sıvı miktarları tablo 5’de gösterilmiştir37,44 .
TABLO 5. Yetişkin hastalar için öngörülen enerji, protein ve su miktarları
|
Stabil Orta Yaş Birey |
Yaşlı Kanser Hastası |
Protein
|
1.0 g/kg/gün |
1.0–2.0 g/kg/gün |
Enerji |
25–35 kcal/kg/gün |
25–30 kcal/kg/gün |
Sıvı |
30-35 ml/kg/gün |
30 ml/kg/gün |
|
|
|
|
|
|
Tedavi
Erişim
yolu seçimi ve dikkat edilecek hususlar
Tarama ve değerlendirme sonucunda malnütrisyon veya malnütrisyon riski
tespit edilen hastalara beslenme destek tedavisi planlanmalıdır. Bu iki yolla
yapılabilir; Öncelikle oral gıda alımı mümkün olanlarda kliniğin diyet birimi
ile görüşülerek günlük kalori ve protein ihtiyacı doğrultusunda diyet listesi
düzenlenir. Oral alımı yetersiz olanlarda ise enteral ve/veya parenteral
beslenme tedavisi uygulanır.
Enteral beslenme (EN) fizyolojiktir, fakat her zaman yeterli veya
mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla EN’ye parenteral beslenme (PN)
eklenebilmekte, EN kontraendike olduğu durumlarda tek başına PN yapılmaktadır
(total parenteral nütrisyon: TPN). EN, oral enteral, nazoenteral ve enterokütan
yollarla yapılabilmektedir. Nazoenteral yol için nazogastrik veya
nazointestinal feeding tüp kullanılabilir. Bu tüplerin silikon veya poliüretan
olanları tercih edilmelidir. Enterokütan yollar ise, perkütan endoskopik
gastrostomi (PEG) ve perkütan endoskopik jejunostomidir (PEJ). Bazen PEG’den
uzatılan bir tüp vasıtasıyla jejenuma ulaşılabilir (PEG-J). Diğer bir uygulama
yolu, cerrahi jejunostomidir.
Parenteral beslenmenin iki tipi vardır; periferik ve santral yolla
uygulanan. Her iki yoldan uygulanan ürünlerin en belli başlı farkı, birim
hacminde içerdikleri kalori ve yağdır. Periferal yolla uygulanan ürünlerin
ml’sinde 0.6-0.7 kcal varken, santral yolla verilenlerin ml’sinde ≥1 kcal
bulunmaktadır. Dolayısıyla osmolariteleri arasında fark vardır. Periferden
uygulanan ürünlerin ozmolariteleri 850 mosm/l’nin altındadır.
Kanser hastalarında MN veya MN risk tespit edildiğinde tedavi
edilmelidir. Öncelikle EN tercih edilmeli, yetersiz kaldığında veya
kontraindike olduğunda PN uygulanmalıdır. Oral yolla EN uygulanamayanlarda veya
yetersiz kaldığında PN dan önce tüple beslenme tercih edilmelidir. Hayatın son
evresinde tüple beslenmenin uygulanmaması önerilmektedir. Uzun süreli tüple
besleme gereken hastalarda (>4 hafta) PEG uygulanması tavsiye edilmektedir42.
EN mümkün olmadığında PN tercih edilmelidir. PN
endikasyonları; fonksiyonel
olmayan gastrointestinal sistem (hemodinamik instabilite veya ileus, vb.),
bağırsakların dinlendirilmesi gereken durumlar (ağır nekrotizan pankreatit),
enteral beslenmenin tolere edilememesi, enteral beslenmenin metabolik
ihtiyaçları karşılayamaması, kısa bağırsak sendromu (özellikle < 100 cm rezidü)
ve yüksek debili fistüller 32,42.
Enteral nütrisyon sırasında gastrointestinal sistem bütünlüğü mevcut
olmalı, çoklu organ disfonksiyonu olanlarda izokalorik ve izoozmolar ürünler
seçilmeli ve bu ürünlerle yeteri kadar sodyum verilmelidir. İnflamatuvar engel
varlığında (nekrotizan pankreatit), uygun olgularda distaline feeding tüp
uzatılarak enteral nütrisyon idame edilebilir. Jejunumdan EN sırasında izokalorik-izoozmolar
ürünler infüzyon şeklinde verilmeli, hipotonik solüsyon infüzyonu yapılmamalı,
günlük enerji ihtiyacının tümünün enteral nütrisyon ile sağlanması mümkün
olamadığında parenteral nütrisyon ile desteklenmelidir. Diyabet, hiperlipidemi
vb. gibi metabolik bozukluklar varlığında uygun ürünler seçilmeli, protein
katabolizması artışında sağkalım için proteinden zengin ürünler seçilmelidir 45.
Enteral nütrisyonun enterokütan yolla uygulandığı bireylerde,
beslenmede kullanılan enjektörler ve beslenme torbaları 24 saatte bir
değiştirilmelidir. Gün içinde kullanılan enjektör ve torbalar, belli
aralıklarla ılık su ile temizlenmelidir. Tablet şeklinde olan ilaçlar toz
haline getirilip, sulandırılarak enjektörle verilmeli, sonrasında PEG'in
tıkanmaması için en az 50 mL su verilmelidir. Hasta pompa ile sürekli besleniyorsa
her 2-3 saatte bir en az 50 mL su verilmelidir. Aralıklı beslenen hastalarda
her mamadan sonra en az 50 mL su verilmelidir. Pompa ile sürekli beslenen
hastalarda ilaç verilecekse hem ilaç öncesi hem de ilaç sonrası su
verilmelidir. Beslenme sonrası bulantı, kusma, ishal, distansiyon gibi
belirtiler varsa gastrik rezidü kontrolü yapılmalıdır.
Enteral
Beslenme (EN) Tedavisi
EN tedavisinde çoğunlukla izokalorik izoozmolar standart polimerik ürünler
kullanılmaktadır. Bu ürünlerin her ml’sinde 1 kcal içerir. Ilımlı
ozmolariteleri nedeni ile kolay tolere edilirler (3). Karbonhidratlar ve yağlar
enerji ihtiyacının sırasıyla %50 ve %30’unu karşılar. Günlük ihtiyaçlar doğrultusunda eser
elementler ve vitaminlerden zenginleştirilmişlerdir. Diyabetik ürünler glisemik
indeksi düşük karbonhidratlar ve liften zengindir. Düşük glisemik indeksli
karbonhidratlar; fruktoz, izomaltoz ve maltodekstrin içerirler1.
Hiperkalorik ürünlerin ml’sinde 1.5-2.0 kcal bulunur ve ozmolariteleri
yüksektir. Günlük enerji ihtiyacı yüksek hastalarda ve/veya sıvı kısıtlaması
gereken durumlarda kullanılmaktadır. Proteinden zengin ürünler (60-100 g/l)
metabolik stres altında olup protein yıkımının veya kullanımının hız kazandığı
veya ihtiyacın çok olduğu hastalarda kullanılabilir. Çözünebilir veya
çözünemeyen lifler içeren ürünler gastrointestinal motiliteye yardımcı
olmaktadır. Aynı zamanda prebiyotik etki göstererek ishale engel olurlar. İçindeki
çözünür lifler metabolik açıdan etki ederek insülin direnci konusunda
faydalıdır. Çözünmeyen lifler GIS motilitesi üzerine olumlu etkilidir.
İmmunnütrisyon ürünleri, glutamin, arginin, eikosapentanoik asit (EPA),
doku RNA ve lösin (ve alt ürünü beta hidroksi beta metil bütirat: HMB) dan bir veya
birden çoğu ile zenginleştirilmiş ürünlerdir. Başlangıçta kanser ve kronik
inflamatuvar durumlar için geliştirilmişlerdir. Proinflamatuvar sitokinleri
baskılayıp anti inflamatuvar sitokinleri arttırarak aşırı immün cevabın zararlı
etkilerini azaltabilecekleri ileri sürülmüştür. Bazıları protein sentezini
arttırmaktadırlar. Diğer taraftan özellikle glutaminin antioksidan etkisiyle
gastrointestinal sistem enterositlerini koruyucu etkisi gösterilmiştir46. Arginin protein sentezini arttırması
yanısıra kollajen sentezinde yeralır ve yara iyileşmesinde kullanılmaktadır47. EPA 1.5 g ve üzerinde kullanıldığında uygun
enteral beslenme ile kanser kaşeksisini azaltabilmektedir48 . Hastane ve yoğun bakım sürecini
kısaltabildiği ve hastane infeksiyonlarını azaltabildiği gösterilmiştir. Lösin
ve metaboliti HMB, protein sentezini arttırmakta ve protein yıkımını
azaltmaktadır49,50.
Orta zincirli trigliseridler, gastrointestinal sistemin inflamatuvar
hastalıklarında, özellikle çeşitli seviyelerde malabsorpsiyon varlığında yüksek
enerji kaynağı olarak kullanılabilirler. Safra ve miçel oluşumuna ihtiyaç
duymazlar, direkt portal dolaşımla karaciğere ve sistemik dolaşıma geçerler.
Ürün içinde esansiyel olan uzun zincirli yağ asidleri de olmalıdır51,52.
Hangi EN ürününün verileceği, hastanın uyumuna, altta yatan hastalıklarına,
metabolik bozukluklarına ve ihtiyaçlarına göre belirlenir. Uzun süreli EN ürünü
kullanımı sırasında ürünü reddetme, aromasından bıkma, güvenmeme,
komplikasyonlar gibi önemli sorunlarla karşılaşılabilir.
Oral veya enteral yolla beslenemeyen veya enteral yolla verilen ürün
miktarının 7 günden fazla süreyle yetersiz kaldığı durumlarda parenteral yolla
nütrisyonel destek tedavisi uygulanır. Sonuçta günlük kalori hedefine
ulaşılması hastaların sağkalım sürelerinde anlamlı artış sağlamaktadır 53. Bunun dışında kanserli vakalarda çokça
görülen semptomlara ve duygudurum bozukluklarına yönelik tedavilerle (ağız
bakımı, anti-emetik, analjezik, antibiyotik, anti-depresif) oral alım imkanı
artırılabilir.
Parentereal beslenme (PN) tedavisi
Hemodinamik açıdan stabil olmayanlarda, GIS disfonksiyonu olanlarda,
aşırı kusma, kısa barsak sendromu ve yüksek debili fistül varlığında EN
kontraendikedir. Bu gibi durumlarda PN uygulanmalıdır. PN için uygun yol
santral venöz yoldur. Kısa süreli uygulamalarda, daha düşük ozmolariteli olup
periferik vasküler yolla verilebilen ürünler tercih edilebilir.
PN ürünleri tüm mikro besin öğelerini içermez, eksiktir. Bu nedenle
uzamış tedavilerde yakın takip ve lüzum halinde replasman tedavileri gerekir. PN’nin
metabolik komplikasyonları sıktır. Özellikle uzun süredir ciddi malnütrisyonu
olan hastalarda yüksek hacimle başlanan PN ile ani ozmolar yük ve hızlı
anabolik faza geçişe bağlı olarak (artan insülin üretimi de önemli bir
faktördür) ekstrasüller ve intrasellüler volum değişiklikleri, serum elektrolit
imbalansı (sodyum, potasyum, fosfor, magnezyum, kalsiyum), akut böbrek
yetersizliği, akut kalp yetersizliği, ARDS, aritmiler ve ani ölüm gelişebilir.
Vitamin B1 (tiamin) eksikliğine bağlı akut kalp yetersizliği ve santral sinir
sistemi bozuklukları, ensefalopati gelişebilir. PN sonrası gelişebilen bu
klinik durum “Refeeding Sendromu” olarak nitelendirilir54. Her ne kadar EN temel nütrisyon tedavisi
olmakla birlikte, EN’nin hiç uygulanamadığı durumlarda tek başına PN, veya EN’nin
kısmen uygulanabildiği fakat yetersiz olduğu durumlarda tamamlayıcı PN
uygulanabilmektedir 55. PN sırasında, hasta enteral nütrisyon
açısından da değerlendirilmelidir.
Özellikle
post-op dönemde 2 günden daha uzun süre oral/enteral yolla hastayı beslemenin
mümkün olmadığı durumda, veya 7-10 günden daha uzun süre geçmesine rağmen
hasta yeterli düzeyde beslenemekte ise PN destek sağlanmalıdır 42,56. PN
endikasyonları Tablo 6’de gösterilmiştir57.
Tablo 6 Parenteral nütrisyon endikasyonları
|
İntestinal
Obstruksiyon
|
Yüksek debili gastrointestinal
fistüller
|
Batın içi
infeksiyonlar
|
Radyosyon enteriti
|
Ağır mukozit
|
Kısa bağırsak
sendromu
|
Ağır hemodinamik
bozukluk ve mezenterik iskemi
|
Enteral
nütrisyonun tolere edilemediği durumlarda
|
Ciddi
gastrointestinal kanama
|
PN, şokta olup
henüz hemodinamik stabilite sağlanamamış hastalarda, ciddi asidoz varlığında ve
terminal dönem kanser hastalarında verilmemelidir57.
TPN
solüsyonları ‘çoklu şişe sistemleri’
ve ‘hepsi bir arada sistemler’ olarak hazırlanabilirler58. Hepsi bir arada
sisteminde parenteral nütrisyonun bütün bileşenleri tek bir hazne içindedir.
Tek torbadan tüm besin öğlerinin su,
elektrolit, eser element ve vitaminlerin verilebilmesini sağlar59. Hepsi bir arada sistemlerin avantajları,
hazırlama işleme ve infüzyon sırasında maliyetin azalması, intravenöz yolların,
enjektörlerin, iğnelerin ve bağlantı sistemlerinin maliyetinde azalma,
kontaminasyon riskinin azalması olarak sıralanabilir58. Yağ, karbohidrat
ve elektrolitli sıvıların ayrı şişeler ile verildiği çoklu şişe sistemler artık
terk edilmiştir.
TPN
gerekli tüm besin öğelerini gerekli miktarlarda sağlamalıdır. Enerji
ihtiyacının saptanması, uygun enerji alımını sağlama ve aşırı beslenme veya
yetersiz beslenmenin önlenmesi için önemlidir.
İmmunnütrisyon
Beslenme
tedavisi sırasında immun sistem modülasyonunun yapılmasına immunnütrisyon
denilmektedir. Hastalarda stres,
proinflamatuvar sitokinlerin artışına sebep olur. Tümör nekroz faktörü
(TNF alfa), IL-6 ve IL-1 ön planda artış gösteren sitokinlerdir. Başlıca immunnütrisyon
ürünleri omega– 3 (n–3) yağ asitleri, glutamin, arginin, lösin (metaboliti HMB)
ve doku nükleotidleridir. Bu ürünler EN
ürünleri içinde karışım halinde bulunabilirler. Parenteral glutamin ve omega-3
yağ asidi formulasyonları da mevcuttur.
İntravenöz
verilebilecek glutamin içeren stabil dipeptidler üretilmiştir. Glutamin esansiyel
bir aminoasit değildir. Katabolik durumlarda esansiyel hale geçtiği gösterilmiştir.
Sepsis, travma, yanık ve per-op dönem gibi ağır stres durumlarında, glutamin
ihtiyacı, sentez kapasitesini aşar. Bu durumlarda glutamin gerekebilir60. Fakat son yıllarda yapılan çalışmalar ve
metaanalizlerde kritik hastalarda parenteral glutamin ve antioksidan tedavinin
klinik sonuçları iyileştirmediğini ve hatta glutamin kullanımının mortaliteyi
arttırabileceği iddia edilmiştir61. 2016
ASPEN ve ESPEN klavuzları parenteral glutamin kullanımını yoğun bakım
hastalarında önermemektedir37. Glutamin replasmanının baş
boyun ve gastrointestinal sistem (GIS) kanserleri cerrahisi öncesi ve sonrası
etkin olduğu kılavuzlarda yeralmaktadır. Yine üst GIS sistem radyoterapisi
sırasında yan etki gelişimi ve iyileşme açısından faydalı olduğuna dair veriler
bulunmaktadır 21.
Arginin,
nitrojenin transportunu, depolanması ve atılımında üre siklus yoluyla önemli
rol oynar. Glutamin ile argininin immun sistem üzerine etkileri benzerlik
göstermektedir62. Glutamin gibi
argininde esansiyel olmayan aminoasittir ve katobolik streste esansiyel hale gelebilir.
Nitrik oksitin oluşumunda görev alır. Yapılan çalışmalarda majör cerrahi
yapılan gastrointestinal kanserli hastalarda postoperatif enfeksiyon
insidansını ve hastanede kalış süresini azaltığı ortaya konmuştur63. Şiddetli
sepsiste enteral ya da parenteral arginin kullanımı ile ilgili çelişkiler
vardır. Sepsis ile ilgili ASPEN 2016
klavuzunda arginin rutin kullanımı önerilmemektedir. Travmatik beyin hasarı
olan yoğun bakım hastalarında enteral tedavide önerilmektedir. Akut pankreatite
enteral kullanımda, ciddi travma hastalarında faydası gösterilmiştir37.
Poliansature yağ asitleri (PUFA) karbon zincilerinin uzunluğu ve
doymuşluk derecesi ile tanımlanırlar. ω-3, ω-6 olarak tanımlanan PUFA’lar enflamasyon ve enfeksiyon modülasyonunda
önemlidirler. ω-3 PUFA ağırlılı beslenen
toplumlarda koroner arter hastalığı prevelansının düşük olduğu ortaya
konmuştur. Yapılan bazı çalışmalarda pankreas malignitelerinde faydası
gösterilmiştir64. Arginin ve balık yağının birlikte kullanımı
postoperatif cerrahi erişkin yoğun bakım hastalarında enteral olarak kullanımı
orta ve düşük kanıt düzeyinde önerilmektedir37. İntra venöz soya bazlı yağ emülsyonları
düşük kanıt düzeyinde parenteral tedavide yoğun bakım hastalarında
önerilmektedir37. ω-3 yağ asitlerinin parenteral replasmanının
mortaliteyi azaltmadığı fakat hastane yatış süresini azalttığı ortaya konmuştur65.
Dallı zincirli bir aminoasit olan lösin ve alt ürünü hidroksi metil
bütirat protein sentezini arttırmakta ve protein yıkımını azaltmaktadır. Kanser
tedavisi sırasında faydalı olabileceğine ait yayınlar mevcuttur fakat henüz
yeterli kanıt derecesine ulaşmamıştır.21
Mikrobesinler, deri/mukoza, antikor üretimi, selüler immuniteyi
destekleyerek immun sisteme destek olurlar66. A, B6, C, D ve E vitaminleri ile folik asit, demir, çinko ve
selenyum sitokin aracılı immun cevabı, sitokinlerin ve prostaglandinlerin
üretimini desteleyerek etkilerler. Oral beslenme sırasında besin öğeleri içinde
alımı sağlanmalı, yetersiz kaldığında replase edilmelidir. EN içinde yeteri
düzeyde bulunmaktadır. Parenteral replasman solüsyonlarında bulunmamaktadırlar
ve stabilite nedeniyle PN uygulanmadan hemen önce eklenmelidirler. Erişkinler
için önerilen dozlar 9,1 mg / gün vitamin E, 200 mg /gün vitamin C ve 70- 400
µg selenyumdur. Kanserde ve sepsiste rutin olarak enteral/parenteral selenyum,
çinko ve anti oksidan kullanımı önerilmemektedir18.
Su ve
elektrolitlerin verilmesi önemlidir. Hastaların dehidratasyon, ödem veya ileus
yönünden her gün değerlendirilmesi, biyokimya ve elektrolit takibi
yapılmalıdır.
Parenteral Nütrisyonun İzlemi
Beslenme durumunu
değerlendirmek ve komplikasyonların önlenebilmesi için yakın takip
yapılmalıdır. Vital bulgular, aldığı çıkardığı takibi, ağırlık, kan şekeri,
serum kreatinini, elektorlitler, kalsiyum fosfor magnezyum seviyeleri,
karaciğer fonksiyon testleri, serum trigliserid ve kolesterol düzeyleri,
prealbumin miktarı düzenli takip edilmelidir57. Kan glukoz
seviyeleri düzenli takip edilmeli hipoglisemilerden ve kaçınılmalıdır. Hedef kan glukoz seviyeleri 140-180 mg/dl olmalıdır67. İzlemde yarı
ömrünün kısa olması sebebi ile en yararlı olan prealbumindir. Fakat albuminin
yarı ömrünün uzun olması, dağılımının bir çok faktörden etkilenmesi sebebi ile
prealbumin kadar güvenilir değildir. C-reaktif protein (CRP) ve prealbumin
birlikte değerlendirilmelidir.
Yaşlılarda parenteral tedavinin kanıtları
PN tedavi düzenlenirken, hastanın hastalık
aktivitesine, metabolik duruma, fizyolojik özelliklerine, iyileşme durumuna
göre tedavi düzenlenmelidir68.İnsülin duyarlılığı geriatrik hastalarda %43
azalır ve diabet gelişme riski % 16 artar69. Akciğer volumü ve kapasitesi azalmıştır.
Ekstra glukoz desteği yalnız kan şeker regülasyonunu bozmayıp aynı zamanda,
pulmoner yük, solunum yetersizliği, karaciğer yağlanması, kolestaz ve karaciğer
disfonskiyonuna yol açabilir56.Yaşlılarda yağ asidi oksidasyon yeteneği genç
erişkin hastalar ile benzerdir, bu yüzden PN tedavide lipid içeriği artırılarak
kontrollü glukoz desteği sağlanabilir70. Bruno ve ark. yaptıkları çalışmada; 70 yaş
üstü parenteral tedavi alan 304 hastada
25 -30 kcal/kg/gün alanlarda, daha az veya daha fazla kalori alanlara
göre, 10 yıllık mortalite ve mobidite oranlarının anlamlı derecede daha az
olduğunu ortaya koymuşlardır. Ayrıca 0.8-1.2 g/kg/gün protein alanların <0.8 g/kg/gün protein alımı olan
hastalara göre daha az morbiditeye sahip
olduğu gösterilmişti.r71. Wolf ve ark. günlük 1.2-1.5 g/kg protein
alımı ve fiziksel aktivitenin, renal fonksiyonları normal olan yaşlı hastalarda
faydalı olduğunu göstermiştir.72,73.
İmmunnütrisyon kavramında yer alan başlıca besin
öğeleri arjinin, omega-3 (n-3) yağ asitleri, nükletotidler ve glutamindir.
Parenteral glutamin ve balık yağı tek başına parenteral nütrisyon sıvılarına
eklenebilmektedir74. Atmış beş yaş üzeri hastalarda vitamin ve mineral alımının erişkin topluma göre % 40 daha az olduğu
ortaya konmuştur 75. Gerekli vitaminlerin ve minerallerin PN
tedaviye mutlaka eklenmesi gerekir57,76
Kanser ve
Farmokolojik Tedaviler
Maligniteler sıklıkla ileri yaşta ortaya
çıkmaktadır. Kanser hastalarında kilo kaybının en önemli sebeplerinden biri
gıda alımında azalmadır. Buna bir çok faktör sebep olmaktadır; iştahsızlık
(tümör yükü, tedavi, depresyon), erken doygunluk hissi (gastrointestinal
sistem), diğer GIS semptomları (bulantı, kusma), odinofaji (mukozit,
fungal/viral özofajit), ağız kuruluğu, disfaji, çiğneme güçlüğü,
günlük yaşam aktivitesinde azalma sonucu gıdalara ulaşamama, ağrı ve hayat
kalitesinde bozulma. Özellikle gastrointestinal sistemi ilgilendiren
tümörlerde kötü ağız hijyeni, dişlerde eksilmeler, yer kaplayıcı lezyon
ile hastalık seyrinde ortaya çıkan veya kullanılan tedaviye bağlı
(radyoterapi akut/kronik etki, kemoterapi-mukozitis) yan etkiler sonucu
iştahsızlık görülebilmektedir. Karbonhidrat, lipit ve protein
metabolizmasında birtakım değişikliklere sebep olmaktadır. İnsülin
duyarlılığında azalma ile birlikte bozulmuş glukoz toleransı gelişmekte,
gluko- neogenez artmakta ve serum laktat düzeyi yükselmektedir. Lipoliz
artmakta ve serum trigiserid düzeyleri yükselmekte ve lipoprotein lipaz
aktivitesi azalabilmektedir. Aşırı protein yıkımı sonucu negatif nitrojen
dengesi oluşmaktadır. Tümör hücreleri tarafından salınan proteoliz
tetikleyici faktör ve lipit mobilize edici faktör hiperkatabolik süreç
içinde aşırı kas yıkımına ve lipolize sebep olmakta, vücut tarafından aşırı
sentez edilen sitokinler (TNF-alfa, IL-1, IL-6) buna katkıda bulunmaktadır
(Şekil 1). Akciğer kanserli olgularda IL-6 düzeyi ile hastalık evresi, akut
faz cevabı ve malnütrisyon durumu arasında korelâsyon tespit edilmiştir.11 TNF-alfa, redükte oksijen ürünleri,
redükte glutatyon ve vitamin E düzeyleri ile anoreksi- kaşeksi sendromu
gelişimi arasında ilişki bulunmuştur.12 Kilo kaybı >%10 olanlarda diğerlerine
göre dolaşan TNF düzeyleri daha yüksek, serum albümin ve IGF-1 düzey-
leri ise daha düşük bulunmuştur. Anoreksi-kaşeksi sendromu ile parathormon
ilişkili peptid (PTHrP) dü- zeyleri arasında ilişki tespit edilmiş,
PTHrP’in nötralize edildiği durumda kilo kaybının durduğu, kilo alımının
olduğu anlaşılmıştır.14
ESPEN kılavuzunda, “kanser hastalarının nütrisyonel
durumları sık aralıklarla değerlendirilmeli ve eksiklik saptandığında
erkenden destek tedavisi başlanmalıdır (Kanıt C)” ifadesi yer almaktadır.
Kemoterapi ve/veya radyoterapi sırasında rutin enteral beslenme desteği söz
konusu değildir. Enteral beslenme, ihtiyaç olan ile diyet ile alınmakta olan
kalori arasındaki farkı tamamlamak üzere başlanmalı, tedavi sırasında 1,2-2,0
g/kg/ gün protein desteği sağlanmalıdır. Standart ürünlerin
verilebileceği, immunnütrisyon ürünlerinin ve antioksi- dan vitaminlerin
sağ kalımı arttırdığına dair net veriler olmadığı belirtilmiştir. Enteral
beslenmenin mümkün olmadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda parenteral
beslenme verilmelidir.21,77 2017 ESPEN klavuzunda kanser hastalarında
fiziksel aktiviteyi sürdümenin ya da var olan fiziksel aktivitenin
artırılmasının kas kütlesini, fiziksel fonksiyoneliteyi ve metabolik paterni
arttırdığı ortaya konmuş ve kanıt düzeyi yüksek olarak kabul edilmiştir.21
Kansere bağlı kaşeksi malnütrisyon tedavisinde farklı
terapötik ajanları çalışılmıştır. Bu
ajanlar kortikosteroidler, progesteron analogları, kanabinoidler ve serotonin
antagonistleridir. Sadece kortikosteroidler ve progesteron analogları
anoreksinin palyasyonunda yarar sağlamıştır.78,79
Mortalite üzerine bir katkıları yoktur. 133 hasta ile yapılan
randomize bir çalışmada megestrol asetat
(800 mg / gün) ve plasebo ile tedavi
edilen kanser hastalarında . Megestrol asetat alan gurupta iştah ve
kiloda anlamlı bir artış saptanmıştır.79 Bu ilaçlarla sağlanacak faydalar, iştah
artışı ve hafif kilo artışıdır. Kısa süreli fayda ve uzun süreli kullanımla
birlikte ciddi yan etki potansiyeli göz önüne alındığında, yaşam süresinin kısa
beklendiği durumlarda deksametazon kullanılabilir daha uzun yaşam beklentisi
olan hastalar için, megestrol asetat daha uygundur, ancak potansiyel faydaları
ve zararları değerlendirilmelidir.80 Megestrol aseat trombotik olaylara, ödeme yol
açabilir.
Anabolik steroidler, eikosapentaenoik asit, talidomid,
pentoksifilin, sitokin inhibitörleri, makrolidler, insülin, adenosin trifosfat
(ATP) infüzyonları, melatonin, mirtazapin, serotonin antagonistleri,
metoklopramid, amino asit takviyeleri ve olanzapinin kullanımını farmokolojik
destek tedavilerinde öne çıkan diğer seçeneklerdir, fakat bu seçeneklerin
kullanımı ile ilgili randomize prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Akciğer kanseri
fare modeli ile yapılan bir çalışmada melanokortin-4 reseptör antagonistlerinin
tümöre bağlı kaşeksiyi durdurduğu bulunmuştur 81. Diğer bir çalışmada tek başına ω-3 FA ile ω-3
FA+selekoksib alan hastalarda öncesine göre kilo artışı ve akut faz cevabında
gerileme tespit edilmiş, bu cevap ω-3
FA+selekoksib alan grupta daha belirgin olmuştur81. İki hafta oral megestrol asetat ile
hastaların %95’inde iştah artışı sağlanmıştır82. Kanser kaşeksisinde ghrelin agonisti
anamorelin ile umut veren çalışma sonuçları çıkmaya başlamıştır83.




1. Lochs H, Allison SP, Meier R, et al.
Introductory to the ESPEN Guidelines on Enteral Nutrition: Terminology,
definitions and general topics. Clin Nutr
2006; 25(2): 180-6.
2. Weir HK, Thun MJ, Hankey BF, et al.
Annual report to the nation on the status of cancer, 1975-2000, featuring the
uses of surveillance data for cancer prevention and control. J Natl Cancer Inst 2003; 95(17): 1276-99.
3. Hutchins LF, Unger JM, Crowley JJ,
Coltman CA, Jr., Albain KS. Underrepresentation of patients 65 years of age or
older in cancer-treatment trials. N Engl
J Med 1999; 341(27): 2061-7.
4. Yee KW, Pater JL, Pho L, Zee B, Siu
LL. Enrollment of older patients in cancer treatment trials in Canada: why is
age a barrier? J Clin Oncol 2003; 21(8): 1618-23.
5. Extermann M, Aapro M, Bernabei R, et
al. Use of comprehensive geriatric assessment in older cancer patients:
recommendations from the task force on CGA of the International Society of
Geriatric Oncology (SIOG). Crit Rev Oncol
Hematol 2005; 55(3): 241-52.
6. Decoster L, Van Puyvelde K, Mohile S,
et al. Screening tools for multidimensional health problems warranting a
geriatric assessment in older cancer patients: an update on SIOG
recommendationsdagger. Ann Oncol
2015; 26(2): 288-300.
7. Newman AB, Yanez D, Harris T, et al.
Weight change in old age and its association with mortality. J Am Geriatr Soc 2001; 49(10): 1309-18.
8. Grabowski DC, Ellis JE. High body
mass index does not predict mortality in older people: analysis of the
Longitudinal Study of Aging. J Am Geriatr
Soc 2001; 49(7): 968-79.
9. Dewys WD, Begg C, Lavin PT, et al.
Prognostic effect of weight loss prior to chemotherapy in cancer patients.
Eastern Cooperative Oncology Group. Am J
Med 1980; 69(4): 491-7.
10. Inui A. Cancer anorexia-cachexia
syndrome: current issues in research and management. CA Cancer J Clin 2002; 52(2):
72-91.
11. Martin F, Santolaria F, Batista N, et
al. Cytokine levels (IL-6 and IFN-gamma), acute phase response and nutritional
status as prognostic factors in lung cancer. Cytokine 1999; 11(1):
80-6.
12. Fortunati N, Manti R, Birocco N, et al.
Pro-inflammatory cytokines and oxidative stress/antioxidant parameters characterize
the bio-humoral profile of early cachexia in lung cancer patients. Oncol Rep 2007; 18(6): 1521-7.
13. Simons JP, Schols AM, Buurman WA,
Wouters EF. Weight loss and low body cell mass in males with lung cancer:
relationship with systemic inflammation, acute-phase response, resting energy
expenditure, and catabolic and anabolic hormones. Clin Sci (Lond) 1999; 97(2):
215-23.
14. Iguchi H, Onuma E, Sato K, Sato K, Ogata
E. Involvement of parathyroid hormone-related protein in experimental cachexia
induced by a human lung cancer-derived cell line established from a bone
metastasis specimen. Int J Cancer
2001; 94(1): 24-7.
15. Johnson G, Salle A, Lorimier G, et al.
Cancer cachexia: measured and predicted resting energy expenditures for
nutritional needs evaluation. Nutrition
2008; 24(5): 443-50.
16. Heber D, Chlebowski RT, Ishibashi DE,
Herrold JN, Block JB. Abnormalities in glucose and protein metabolism in
noncachectic lung cancer patients. Cancer
Res 1982; 42(11): 4815-9.
17. Camps C, Iranzo V, Bremnes RM, Sirera R.
Anorexia-Cachexia syndrome in cancer: implications of the ubiquitin-proteasome
pathway. Support Care Cancer 2006; 14(12): 1173-83.
18. Evans WJ, Morley JE, Argiles J, et al.
Cachexia: a new definition. Clin Nutr
2008; 27(6): 793-9.
19. Fearon K, Strasser F, Anker SD, et al.
Definition and classification of cancer cachexia: an international consensus. Lancet Oncol 2011; 12(5): 489-95.
20. Strasser F. Diagnostic criteria of
cachexia and their assessment: decreased muscle strength and fatigue. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2008; 11(4): 417-21.
21. Arends J, Bachmann P, Baracos V, et al.
ESPEN guidelines on nutrition in cancer patients. Clin Nutr 2017; 36(1):
11-48.
22. Cederholm T, Barazzoni R, Austin P, et
al. ESPEN guidelines on definitions and terminology of clinical nutrition. Clin Nutr 2017; 36(1): 49-64.
23. Cederholm T, Bosaeus I, Barazzoni R, et
al. Diagnostic criteria for malnutrition - An ESPEN Consensus Statement. Clin Nutr 2015; 34(3): 335-40.
24. White JV, Guenter P, Jensen G, et al.
Consensus statement: Academy of Nutrition and Dietetics and American Society
for Parenteral and Enteral Nutrition: characteristics recommended for the
identification and documentation of adult malnutrition (undernutrition). JPEN J Parenter Enteral Nutr 2012; 36(3): 275-83.
25. Kondrup J, Rasmussen HH, Hamberg O,
Stanga Z, Ad Hoc EWG. Nutritional risk screening (NRS 2002): a new method based
on an analysis of controlled clinical trials. Clin Nutr 2003; 22(3):
321-36.
26. Detsky AS, McLaughlin JR, Baker JP, et
al. What is subjective global assessment of nutritional status? JPEN J Parenter Enteral Nutr 1987; 11(1): 8-13.
27. Guigoz Y, Lauque S, Vellas BJ.
Identifying the elderly at risk for malnutrition. The Mini Nutritional
Assessment. Clin Geriatr Med 2002; 18(4): 737-57.
28. Todorovic V. RC, Elia M. The MUST
explanatory booklet, A Guide to the ‘Malnutrition Universal Screening Tool’
(‘MUST’) for Adults. BAPEN Advancing
Clinical Nutrition Ed Malnutirion Action Group of BAPEN 2003.
29. Bouillanne O, Morineau G, Dupont C, et
al. Geriatric Nutritional Risk Index: a new index for evaluating at-risk
elderly medical patients. Am J Clin Nutr
2005; 82(4): 777-83.
30. Wijnhoven HA, Schilp J, van Bokhorst-de
van der Schueren MA, et al. Development and validation of criteria for
determining undernutrition in community-dwelling older men and women: The Short
Nutritional Assessment Questionnaire 65+. Clin
Nutr 2012; 31(3): 351-8.
31. Bouillanne O, Curis E, Hamon-Vilcot B,
et al. Impact of protein pulse feeding on lean mass in malnourished and at-risk
hospitalized elderly patients: a randomized controlled trial. Clin Nutr 2013; 32(2): 186-92.
32. Mueller C, Compher C, Ellen DM, American
Society for P, Enteral Nutrition Board of D. A.S.P.E.N. clinical guidelines:
Nutrition screening, assessment, and intervention in adults. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2011; 35(1): 16-24.
33. Saka B, Kaya O, Ozturk GB, Erten N,
Karan MA. Malnutrition in the elderly and its relationship with other geriatric
syndromes. Clin Nutr 2010; 29(6): 745-8.
34. Cruz-Jentoft AJ, Baeyens JP, Bauer JM,
et al. Sarcopenia: European consensus on definition and diagnosis: Report of
the European Working Group on Sarcopenia in Older People. Age Ageing 2010; 39(4):
412-23.
35. Bahat G, Tufan A, Tufan F, et al.
Cut-off points to identify sarcopenia according to European Working Group on
Sarcopenia in Older People (EWGSOP) definition. Clin Nutr 2016; 35(6):
1557-63.
36. Akin S, Mucuk S, Ozturk A, et al. Muscle
function-dependent sarcopenia and cut-off values of possible predictors in
community-dwelling Turkish elderly: calf circumference, midarm muscle
circumference and walking speed. Eur J
Clin Nutr 2015; 69(10): 1087-90.
37. McClave SA, Taylor BE, Martindale RG, et
al. Guidelines for the Provision and Assessment of Nutrition Support Therapy in
the Adult Critically Ill Patient: Society of Critical Care Medicine (SCCM) and
American Society for Parenteral and Enteral Nutrition (A.S.P.E.N.). JPEN Journal of parenteral and enteral
nutrition 2016; 40(2): 159-211.
38. Roza AM, Shizgal HM. The Harris Benedict
equation reevaluated: resting energy requirements and the body cell mass. Am J Clin Nutr 1984; 40(1): 168-82.
39. Rand WM, Pellett PL, Young VR.
Meta-analysis of nitrogen balance studies for estimating protein requirements
in healthy adults. Am J Clin Nutr
2003; 77(1): 109-27.
40. Gaffney-Stomberg E, Insogna KL,
Rodriguez NR, Kerstetter JE. Increasing dietary protein requirements in elderly
people for optimal muscle and bone health. Journal
of the American Geriatrics Society 2009; 57(6): 1073-9.
41. Houston DK, Nicklas BJ, Ding J, et al.
Dietary protein intake is associated with lean mass change in older,
community-dwelling adults: the Health, Aging, and Body Composition (Health ABC)
Study. Am J Clin Nutr 2008; 87(1): 150-5.
42. Volkert D, Berner YN, Berry E, et al.
ESPEN Guidelines on Enteral Nutrition: Geriatrics. Clin Nutr 2006; 25(2):
330-60.
43. Kreymann KG, Berger MM, Deutz NE, et al.
ESPEN Guidelines on Enteral Nutrition: Intensive care. Clinical nutrition 2006; 25(2):
210-23.
44. Boullata JI, Gilbert K, Sacks G, et al.
A.S.P.E.N. clinical guidelines: parenteral nutrition ordering, order review,
compounding, labeling, and dispensing. JPEN
Journal of parenteral and enteral nutrition 2014; 38(3): 334-77.
45. Bankhead R, Boullata J, Brantley S, et
al. Enteral nutrition practice recommendations. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2009; 33(2): 122-67.
46. Wu G. Amino acids: metabolism,
functions, and nutrition. Amino Acids
2009; 37(1): 1-17.
47. Kirk SJ, Hurson M, Regan MC, Holt DR,
Wasserkrug HL, Barbul A. Arginine stimulates wound healing and immune function
in elderly human beings. Surgery
1993; 114(2): 155-9; discussion 60.
48. Giacosa A, Rondanelli M. Fish oil and
treatment of cancer cachexia. Genes Nutr
2008; 3(1): 25-8.
49. Paddon-Jones D, Rasmussen BB. Dietary
protein recommendations and the prevention of sarcopenia. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2009; 12(1): 86-90.
50. Nissen S, Sharp R, Ray M, et al. Effect
of leucine metabolite beta-hydroxy-beta-methylbutyrate on muscle metabolism
during resistance-exercise training. J
Appl Physiol (1985) 1996; 81(5):
2095-104.
51. Caliari S, Benini L, Sembenini C,
Gregori B, Carnielli V, Vantini I. Medium-chain triglyceride absorption in
patients with pancreatic insufficiency. Scand
J Gastroenterol 1996; 31(1):
90-4.
52. Sales TR, Torres HO, Couto CM, Carvalho
EB. Intestinal adaptation in short bowel syndrome without tube feeding or home
parenteral nutrition: report of four consecutive cases. Nutrition 1998; 14(6):
508-12.
53. Bozzetti F, Arends J, Lundholm K, et al.
ESPEN Guidelines on Parenteral Nutrition: non-surgical oncology. Clin Nutr 2009; 28(4): 445-54.
54. Solomon SM, Kirby DF. The refeeding
syndrome: a review. JPEN J Parenter
Enteral Nutr 1990; 14(1): 90-7.
55. Drozdowski L, Thomson AB. Aging and the
intestine. World journal of
gastroenterology 2006; 12(47):
7578-84.
56. Wei J, Chen W, Zhu M, et al. Guidelines
for parenteral and enteral nutrition support in geriatric patients in China. Asia Pacific journal of clinical nutrition
2015; 24(2): 336-46.
57. Sobotka L, Schneider SM, Berner YN, et
al. ESPEN Guidelines on Parenteral Nutrition: geriatrics. Clinical nutrition 2009; 28(4):
461-6.
58. Driscoll DF. Total nutrient admixtures:
theory and practice. Nutrition in clinical
practice : official publication of the American Society for Parenteral and
Enteral Nutrition 1995; 10(3):
114-9.
59. Solassol C, Joyeux H. [New technics for
long-term parenteral nutrition]. Annales
de l'anesthesiologie francaise 1974; 15(2
Spec No): 75-87.
60. Singer P, Berger MM, Van den Berghe G,
et al. ESPEN Guidelines on Parenteral Nutrition: intensive care. Clinical nutrition 2009; 28(4): 387-400.
61. Heyland D, Muscedere J, Wischmeyer PE,
et al. A randomized trial of glutamine and antioxidants in critically ill
patients. The New England journal of
medicine 2013; 368(16): 1489-97.
62. Dupertuis YM, Meguid MM, Pichard C.
Advancing from immunonutrition to a pharmaconutrition: a gigantic challenge. Current opinion in clinical nutrition and
metabolic care 2009; 12(4):
398-403.
63. Weimann A, Braga M, Harsanyi L, et al.
ESPEN Guidelines on Enteral Nutrition: Surgery including organ transplantation.
Clinical nutrition 2006; 25(2): 224-44.
64. Dupertuis YM, Meguid MM, Pichard C.
Colon cancer therapy: new perspectives of nutritional manipulations using
polyunsaturated fatty acids. Current
opinion in clinical nutrition and metabolic care 2007; 10(4): 427-32.
65. Palmer AJ, Ho CK, Ajibola O, Avenell A.
The role of omega-3 fatty acid supplemented parenteral nutrition in critical
illness in adults: a systematic review and meta-analysis. Critical care medicine 2013; 41(1):
307-16.
66. Maggini S, Wintergerst ES, Beveridge S,
Hornig DH. Selected vitamins and trace elements support immune function by
strengthening epithelial barriers and cellular and humoral immune responses. The British journal of nutrition 2007; 98 Suppl 1: S29-35.
67. McMahon MM, Nystrom E, Braunschweig C,
et al. A.S.P.E.N. clinical guidelines: nutrition support of adult patients with
hyperglycemia. JPEN Journal of parenteral
and enteral nutrition 2013; 37(1):
23-36.
68. Kochevar M, Guenter P, Holcombe B, et
al. ASPEN statement on parenteral nutrition standardization. JPEN Journal of parenteral and enteral
nutrition 2007; 31(5): 441-8.
69. Sullivan PW, Morrato EH, Ghushchyan V,
Wyatt HR, Hill JO. Obesity, inactivity, and the prevalence of diabetes and
diabetes-related cardiovascular comorbidities in the U.S., 2000-2002. Diabetes care 2005; 28(7): 1599-603.
70. Jorquera F, Culebras JM, Gonzalez-Gallego
J. Influence of nutrition on liver oxidative metabolism. Nutrition 1996; 12(6):
442-7.
71. Vellas BJ, Hunt WC, Romero LJ, Koehler
KM, Baumgartner RN, Garry PJ. Changes in nutritional status and patterns of
morbidity among free-living elderly persons: a 10-year longitudinal study. Nutrition 1997; 13(6): 515-9.
72. Wolfe RR, Miller SL, Miller KB. Optimal
protein intake in the elderly. Clinical
nutrition 2008; 27(5): 675-84.
73. Evans WJ, Boccardi V, Paolisso G.
Perspective: Dietary protein needs of elderly people: protein supplementation
as an effective strategy to counteract sarcopenia. Journal of the American Medical Directors Association 2013; 14(1): 67-9.
74. Tappy L, Berger MM, Schwarz JM, et al.
Metabolic effects of parenteral nutrition enriched with n-3 polyunsaturated
fatty acids in critically ill patients. Clinical
nutrition 2006; 25(4): 588-95.
75. Bates CJ, Prentice A, van der Pols JC,
et al. Estimation of the use of dietary supplements in the National Diet and
Nutrition Survey: people aged 65 years and Over. An observed paradox and a
recommendation. European journal of
clinical nutrition 1998; 52(12):
917-23.
76. Fuhrman MP. Home care for the elderly. Nutrition in clinical practice : official
publication of the American Society for Parenteral and Enteral Nutrition
2009; 24(2): 196-205.
77. Arends J, Bodoky G, Bozzetti F, et al.
ESPEN Guidelines on Enteral Nutrition: Non-surgical oncology. Clin Nutr 2006; 25(2): 245-59.
78. Popiela T, Lucchi R, Giongo F.
Methylprednisolone as palliative therapy for female terminal cancer patients.
The Methylprednisolone Female Preterminal Cancer Study Group. Eur J Cancer Clin Oncol 1989; 25(12): 1823-9.
79. Bruera E, Roca E, Cedaro L, Carraro S,
Chacon R. Action of oral methylprednisolone in terminal cancer patients: a
prospective randomized double-blind study. Cancer
Treat Rep 1985; 69(7-8): 751-4.
80. Shah NP, Kantarjian HM, Kim DW, et al.
Intermittent target inhibition with dasatinib 100 mg once daily preserves
efficacy and improves tolerability in imatinib-resistant and -intolerant
chronic-phase chronic myeloid leukemia. J
Clin Oncol 2008; 26(19):
3204-12.
81. Chen C, Tucci FC, Jiang W, et al.
Pharmacological and pharmacokinetic characterization of
2-piperazine-alpha-isopropyl benzylamine derivatives as melanocortin-4 receptor
antagonists. Bioorg Med Chem 2008; 16(10): 5606-18.
82. Tomiska M, Tomiskova M, Salajka F, Adam
Z, Vorlicek J. Palliative treatment of cancer anorexia with oral suspension of
megestrol acetate. Neoplasma 2003; 50(3): 227-33.
83. Temel JS, Abernethy AP, Currow DC, et
al. Anamorelin in patients with non-small-cell lung cancer and cachexia (ROMANA
1 and ROMANA 2): results from two randomised, double-blind, phase 3 trials. Lancet Oncol 2016; 17(4): 519-31.
0 yorum:
Yorum Gönder