• Telefon +90 0212 296 16 80

Prof. Dr. Bülent Saka

Prof. Dr. Bülent Saka

İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı

0212 296 16 80

0530 151 77 77

info@bulentsaka.dr.tr

Her Yönüyle Yaşlı Bakımı

Her Yönüyle Yaşlı Bakımı

YAŞLI BAKIMINDA ÖNEMLİ BAŞLIKLAR

  • Beslenme Bozukluğunun Değerlendirilmesi ve Tedavisi
  • İdrar Kaçırma ve Tedavisi
  • Bası Yaraları
  • Deliryum
  • Depresyon
  • Düşme
  • Yutma Güçlüğü ve Aspirasyon
  • Uyku Sorunları
  • Güçsüzlük, Bağımlılık
  • Ağrı
  • Çoklu ilaç kullanımı
Daha Fazla
Kapsamlı Geriatrik Değerlendirme

Kapsamlı Geriatrik Değerlendirme

Geriatri Bilimi sağlıklı yaş alma ve yaşlıların sağlık sorunlarının çözümünü hedef almaktadır. Yetişkinler ve sağlıklı bireylerin yaş alma sürecinde önleyici tıp ve sağlığı koruma uygulamaları yanısıra kronik hastalıkların yönetimi, günlük yaşamın idamesi, kişinin duygusal ve fiziksel olarak sağlıklı ve bağımsız olmasını amaçlar. İleri yaşta olup çoklu sağlık sorunu olanların tedavilerinin düzenlenmesi yanısıra geriatrik sendromlar olarak nitelendirilen yaşlılık sürecinde sıkça görülen sorunlara da çözüm arar ve tedavi eder.

Daha Fazla

Dr. Bülent SAKA:

Size en uygun tedavi yöntemlerini birlikte buluyoruz.

Sıkça Sorulan Sorular

Sizlerden gelen en çok merak edilen soruları Dr. Bülent SAKA yanıtlıyor:

Home Page FAQ Slider
Home Page FAQ Slider
Home Page FAQ Slider
Home Page FAQ Slider
Home Page FAQ Slider
Home Page FAQ Slider

Kan basıncı ölçümü tercihan sağ koldan (her iki taraftan da ölçülebilir, sağ koldan yapılan ölçüm sola göre 10 mmHg ya kadar yüksek çıkabilir. Daha fazlası normal değildir) ölçülür. Kan basıncı ölçüm cihazının manşonu ön kola dirsek üstüne sarılarak ölçülmelidir. Manşonun alt sınırı dirsek iç kısmı hizasından 2 cm üstte kalmalıdır. El pompası ile şişirilen analog tansiyon aleti ve steteskop ile dinleyerek ölçüm en güvenilir olandır. Diğer taraftan günümüzde çok sayıda dijital ölçüm aletine ulaşmak mümkündür. Bu cihazların hata paylarının yüksek olduğu akılda tutulmalıdır. El bileğinden ölçüm yapan cihazlar tercih edilmemelidir.

Tansiyon ölçümü öncesi kişi en az 10 dakika istirahat etmiş olmalı ve ardından ayağa kalkmadan oturduğu veya yattığı yerde ölçüm yapılmalıdır. Mümkünse her iki koldan ölçüm yapılmalı ve ölçüm doğruluğu kesinleştirilmelidir.

Tansiyon ölçümü öncesi kahve veya farklı bir uyarıcı kullanılmamalıdır. Tansiyon değerini yükseltebilir.

Yetişkinlerde büyük tansiyon dediğimiz sistolik kan basıncı 100-130 mmHg, küçük tansiyon dediğimiz diastolik kan basıncı 70-85 mmHg normal aralıklardır. Herhangibir şikayet yoksa küçük tansiyon 60 mmHg değerine kadar da olağan kabul edilebilir. 100/60 mmHg dan daha düşük ölçümler olduğunda ilaçlar gözden geçirilmeli, bir miktar tuz içeren gıda tüketilmelidir (tuzlu ayran olabilir). Şayet bu yeterli olmazsa serum ile kan basıncı yükseltilmelidir (Dr.a başvurunuz).

Büyük tansiyon 130-140 mmHg arasında ise ilaçtan ziyade tuz tüketimi ve beslenme alışkanlıkları gözden geçirilmelidir. Diğer taraftan kronik böbrek yetersizliği ve kalp yetmezliği gibi durumlarda bu aralıkta kan basıncı ilaç tedavisi gerektirebilir (Dr.a başvurunuz). 140 mmHG ve üzeri kan basıncı yaşam alışkanlıkları ve dietin gözden geçirilmesi yanısıra ilaç tedavisi gerektirir.

Küçük tansiyon 85-90 mmHg aralığı normalin üstüdür ve yaşam alışkanlıklarında ve tuz tüketiminde düzenlemeler gerektirir. Mevcutta tansiyon ilacı kullananlarda ilaç doz değişimi gerektirir. 90 mmHg üzeri olduğunda ise yaşam tarzı değişiklikleri yanısıra ilaç tedavisi gerekir.

Yüksek tansiyon varlığında yaşam tarzı değişiklikleri (tuz kısıtlama, yağlı ve şekerli gıdaları azaltma, kilo verme, spor vb) dışında anti-hipertansif ilaçlar kullanılır. Çeşitli etkileri olan farklı grup tansiyon ilaçları mevcuttur. Anlık tansiyon artışlarında kısa etkili ilaçlar ile araya girilir. Tansiyon kontrolü problemli kişilerde ise düzenli takip düzenli ilaç tedavisi gerekir. Farklı gruptan ilaçların kombinasyonu söz konusu olabilir.

Kırılgan yaşlılarda (çok sayıda hastalığı olan, zor hareket eden, çabuk yorulan, beslenme bozukluğu olan, çabuk hastalanan ve zor iyileşen, çok sayıda hastane ziyareti yapan yaşlılar) kan basıncı hedefleri değişebilir. Özellikle tansiyon düşüklüğünde baş dönmesi, sersemlik ve düşme oluyorsa küçük tansiyon hedefleri biraz daha yukarıda tutulabilir. Diğer taraftan Benzer sebeplerle büyük tansiyon için de 150 mmHg ya kadar olağan kabul edilebilir.

Daha önce tansiyonu yüksek olmayan bireyde aniden yüksek tansiyon ortaya çıkmışsa ve ilaçlarla düşürülmesi zor ise ikincil sebeplerin araştırılması gerekir (böbrek arter darlığı, hipertiroidi, böbrek üstü bezi hastalıkları, vb).

Düşük kan basıncının ne olduğu bir önceki soruda anlatılmıştı. Kan basıncı sık sık düşüyorsa ilk akla gelmesi gereken tansiyon ilaçlarının fazla geliyor olabileceğidir (özellikle idrar söktürücü kullanan kişilerde bu ilacın kontrolü ve dozu yakından takip edilmelidir. Şayet tansiyon ilacı kullanmayan bir kişide tansiyon düşüyor ise beslenmesini ve tuz tüketimini gözden geçirmelidir. Diğer taraftan bazı kronik hastalıklarda tansiyon düşebilir (Tiroid tembelliği, böbrek üstü bezi yetersizliği, kalp yetersizliği, kalp ritm bozukluğuDüşük kan basıncının ne olduğu bir önceki soruda anlatılmıştı. Kan basıncı sık sık düşüyorsa ilk akla gelmesi gereken tansiyon ilaçlarının fazla geliyor olabileceğidir (özellikle idrar söktürücü kullanan kişilerde bu ilacın kontrolü ve dozu yakından takip edilmelidir. Şayet tansiyon ilacı kullanmayan bir kişide tansiyon düşüyor ise beslenmesini ve tuz tüketimini gözden geçirmelidir. Diğer taraftan bazı kronik hastalıklarda tansiyon düşebilir (Tiroid tembelliği, böbrek üstü bezi yetersizliği, kalp yetersizliği, kalp ritm bozukluğu, ileri evre kronik karaciğer hastalığı, uzamış bulantı-kusma-ishal, vb)., ileri evre kronik karaciğer hastalığı, uzamış bulantı-kusma-ishal, vb).

Normal bireylerde gece 8 saat açlık sonrası ölçülen kan şekeri (açlık kan şekeri=AKŞ) 70-99 mg/dL olmalıdır (70 mg/dL altı ise hipoglisemidir). 100 mg/dL ve üzeri ise yüksek AKŞ insülin direnci varlığı (bozulmuş glukoz toleransı) ve/veya diyabet ile ilişkili olabilir. Herhangi bir anda ölçülen kan şekeri 200 mg/dL ve üzerinde bulunursa bir kez daha ölçülmelidir. Şayet bu şekilde iki (2) yüksek değer mevcutsa diabet tanısı olasılığı yüksektir.

 

Yemeğin ardından2. saatte ölçülen tokluk kan şekeri 140 mg/dL ve üzeri ise bozulmuş glukoz toleransı, 200 mg/dL ve üzeri ise diyabet ile ilişkilidir.

 

Diğer bir ölçüm ise yaklaşık üç aylık kan şekeri ortalamasını gösteren HbA1C değeridir. Bu değer %5.6 dan fazla ise kişinin kan şekeri profili gözden geçirilmelidir. %6 dan fazla ise diyabet olma olasılığı mevcuttur. %6.5 ve üzeri değer diyabet ile yakından ilişkilidir.

 

Kan şekeri ölçümleri normalin üstünde olup diyabet sınırına gelmemiş bireylerde yaşam tarzı değişiklikleri, sağlıklı bir planlama eşliğinde kilo verme (kas kaybından kaçınarak) ve insülin direnci için ilaç tedavisi önerilir. Kan şekeri ölçümleri sonucu diyabet tanısı konulan kişilerde ise üsttekiler yanısıra Dr. tarafından detaylı değerlendirme yapılarak hastanın durumuna en uygun ilaç tedavileri verilir. Çok çeşitli gruplarda ilaç tedavileri mevcuttur. Bir grup ilaçlar yüksek kilolar eşliğinde ortaya çıkan insülin direnci ile mücadele için kullanılırken bir başka grup ilaçlar pankreastan daha fazla insülin sentez etmek için kullanılır. Diğer bir grup ilaç ise pankreastan salgılanan insülinin daha uzun etkili olması için verilir. Bağırsak duvarında karbonhidratların emilimini azaltan ilaçlar mevcuttur. Kanda insülin eksik olanlarda ve ağızdan alınan ilaçlar ile kan şekeri regülasyonu sağlanamayanlarda insülin tedavisi uygulanır.

 

İnsülin kandaki şekerin doku hücreleri içine alınmasını sağlayan hormonumuzdur. Bu sayede hücreler şekeri kullanabilir ve yaşam için zaruri olan metabolik aktivitelerini yerine getirirler (diğer bir deyişle yaşamak için ve işlerini yerine getirmek için enerji üretirler). Kanda yeteri miktarda insülin olduğunda hücre içine şeker girişi olur ve bu sayede kan şekeri yükselmez. Çünkü kan şekeri yüksek olduğunda doku ve organlar üzerinde ciddi zararlı etkileri olmaktadır.

 

Piyasada olan insülinler insan insülini veya sentetik olarak üretilen analog insülinlerdir. Etki süresine göre de Kısa, Orta ve Uzun etkili insülinler bulunmaktadır. Uzun etkili insülinler kanda sürekli yeteri düzeyde insülin seviyesi sağlamak için verilirler ve AKŞ düzenlenmesi için kullanılırlar. Kısa etkili insülinler ise yemek öncesi kullanılırlar ve bu sayede yemek sonrası hızlı kan şekeri artışının önüne geçilir. Orta etkili insülinler artık eskisi kadar kullanılmıyor olmakla birlikte kısa ve uzun etkili insülinlerin birlikte kullanımı yerine seçili hastalarda işe yarayabilirler (özellikle tokluk kan şekeri çok artmayan hastalarda). Diyabet tedavisi hekimler tarafından planlanmalıdır. Yanlışlar ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Özellikle yanlış ilaç kullanımı sonucu kan şekeri düşüklüğü ölümcül dahi olabilir.

Normal bireylerde kan şekeri düşüklüğü uzamış açlık, yetersiz beslenme, aşırı yorgunluk, yaşam tarzı düzensizlikleri, kontrolsüz abartılı diyet, bazı tıp dışı tedaviler ve mide boşalma süresinin çok kısaldığı “Dumping” sendromu olanlarda veya mide ameliyatı ile midenin bir kısmı veya tamamı alınmış olanlarda ortaya çıkabilir. Nadiren pankreas kaynaklı tümör olan ve aşırı insülin üretimine sebep olan insülinoma da ciddi hipoglisemiler yapabilir.

 

Diyabetiklerde kan şekerlerinin düşük seyretmesi durumunda ilaç tedavisi hızla gözden geçirilmelidir. Biran önce hekim ziyaret edilmelidir.

Unutkanlık önemli bir sorun olmakla birlikte şiddeti ve nelerin unutulduğu ile ilgili olarak çoğu kez dikkat eksikliği ve anksiyete bozukluğu ile ilişkili bir durumdur. Depresyon, kaygı bozuklukları, beklenmedik olaylar (kaza, sağlık sorunu, kötü haber, vb) günlük hayatta yoğunluk, uyku bozuklukları (uyku apne vb), beslenme sorunları, kronik hastalıklar, ilaçlar ve bağımlılıklar (örn. alkol) dikkat eksikliği ve/veya anksiyeteye neden olabilir. Bu süreçte kişi etrafında olan bitenlere, konuşulanlara ve yaptıklarına yeteri kadar odaklanamaz ve bazı detayları unutabilir. Özellikle kaygı bozukluğu olan bir kişi bu durumu demans olarak nitelendirebilir ve ciddi korku geliştirebilir. Kaygı ve anksiyetesi artıp panik seviyesine dahi çıkabilir. Unutkanlık şikayeti ile değerlendirilen kişilere detaylı bilişsel değerlendirme yapılırken duygudurum ve diğer psikolojik patolojiler açısından da değerlendirme yapılır.

 

Metabolik problemler ve hastalıklar da unutkanlığa sebep olabilir. Bu durum gerek hastalığın kendisi, gerekse de kullanılan ilaçlar ile ilişkili olabilir. Özellikle bilişsel yetilerde hızlı bozulma olduğunda (günler saatler içinde) deliryum denilen ve çoğunlukla infeksiyonlar, metabolik sorunlar ve merkezi sinir sisteminin hızlı gelişen patolojileri (inme, kanama, vb) akla gelmelidir. Deliryum kişinin dış dünya ile olan iletişimi, etrafında olan olaylara verdiği tepkilerin bozulması ile kendini gösterebileceği gibi aşırı reaksiyon, ajitasyon, etrafa zarar verme veya tam tersi şuurun kapanmasına kadar varabilen bilişsel bozukluklarla seyredebilir. Deliryum şuuru etkileyen kan elektrolit bozukluklarıyla da ortaya çıkabilir (kanda sodyum azalması veya artması, kanda kalsiyum yükselmesi). Tiroid koması (tiroid fonksiyonunun ciddi azalması) da deliryum yapabilir. Böbrek veya karaciğer yetmezliği ciddi bir hal aldığında da deliryum olabilir. Kan basıncı ciddi yükseldiğinde (malign hipertansiyon) veya ciddi düştüğünde (şok durumu) deliryum olabilir. Kan şekeri ciddi arttığında (diyabetik ketoasidoz veya non ketotik hiperglisemik koma) veya çok düştüğünde (ciddi hipoglisemi) deliryum olabilir. Merkezi sinir sistemini tutan infeksiyonlar, iltihabi hastaklıklar veya tümörler deliryum yapabilir. Entoksikasyonlar deliryum yapabilir. Post –operatif dönemde deliryum olabilir. Kırıklar sonrası deliryum olabilir. Deliryum beynin depremi şeklinde algılanabilir. Bildiğimiz depremde nasıl sarsıntının şiddeti ve süresi yıkımın ve hasarın belirleyicisi ise kişinin geçirmekte olduğu deliryumda da süre ve şiddet aynı şekilde kalıcı olan hasarın en önemli belirleyicileridir. Bu nedenlerle deliryum hızlı tespit edilip altta yatan sebep tedavi edilmelidir.

 

Psikolojik ve metabolik sebepler dışlanabildiğinde ve özellikle unutkanlık ile birlikte diğer bazı önemli sorunlar da olduğunda demanstan şüphelenilir ve ilgili araştırmalar yapılır.

 

Tüm bu sebepler dışlandığında (iyi bir sorgulama, muayene ve lab inceleme ile) unutkanlık altında bir demansiyel süreç aranabilir. Tek başına unutkanlık var ve başka hiçbir yetide bozulma yok, kişi kendi kendine yetmekte, başkasının yardımı gerekmemekte ise “Hafif Kognitif Bozukluk” varlığından bahsedilir. Bu durum demansa ilerleyebileceği gibi bazen bu evrede yıllarca kalabilir. Bu sorunlar genellikle ileri yaş rahatsızlıklarıdır. Demans geliştiğinden bahsetmek için unutkanlık dışında fonksiyonel başka sorunların da eklenmesi beklenir. Bunlardan en çok görülenler; kişinin eski yapabildiklerini yapamaz hale gelmesi, yürütücü faaliyetlerinin bozulması, başkasına bağımlı hale gelmesi, kelime bulmakta zorlanması ve hatta kelime uydurması, kişilik değişiklikleri, uyku bozuklukları, somut ve soyut varlıklar algısının bozulması, sürekli benzer sorular veya cümleleri hiç konuşulmamış gibi tekrar etmesi, özellikle yakın geçmişte olan olayları unutup, eski anılarını hatırlaması, zamanla etrafındaki kişileri tanımaması, vs.

 

Çok çeşitli demans sebepleri olduğundan her birine özgü belirtileri ayrıntılı sorgulamak gerekir. Demans çoğunlukla çok yavaş ilerleyen bir süreç olsa da bazen aylar hatta günler içinde de gelişebilir (örn büyük inme geçirilmesi ardından gelişebilir, veya tüm kranyal radyoterapi ardından gelişebilir, vb). En sık görülen demans (%66) Alzheimer tipi demanstır. Genelde 65 yaş ve üzerinde ortaya çıkar. Her beş yılda bir görülme sıklığı katlanır (örn 65 yaşta %1 iken, 85 yaşta %16, 95 yaşta %64 denebilir). Beyinde istenmeyen proteinlerin (amiloid ve tau) birikmesi ve sonucunda sinir hücresi ve bağlantı hatları (konnektum) hasarı nedeni ile beynin tüm yetileri zamanla bozulur. Bu hasar ile birlikte görüntülemelerde bazı bulgular da tespit edilir ve bu tanıyı destekler (Beyin MRI). Özellikle son yıllarda tıp teknolojisinde gelişmelerle birlikte fonksiyonel görüntülemeler ile beyinde inaktif alanların çokluğu ve yerleşimi görülebilmekte (FDG-PET), daha da ötesi beyinde biriken bu proteinlerin dağılımı ve şiddeti tespit edilebilmektedir (Amiloid PET, Tau PET). Beyin omrilik sıvısı örneklerinde amiloid azalması, tau artması yine Alzheimer tipi demansı düşündürür. Son yıllarda benzer testlerin kanda ölçüm yapılanları ile daha basitçe bir kan testi ile riskler değerlendirilebilmektedir. Genetik yatkınlık düşündüren APOE4 varyantının tespit edilmesi yine Alzheimer olasılığını arttırır. Bu varyantın pozitif olduğu kişilerde hastalığa yakalanma yaşı da azalmaktadır. Hastalık seyri değerlendirildiğinde ilk başta dokuda birikim başlar, spesifik görüntüleme teknikleri ile değerlendirilebilir. Yıllar içinde beyin omrilik sıvısı ve kanda ilgili protein düzeyleri değişir (amiloid, tau, NfL). Yıllar sonra hafif kognitif bozukluk başlar ve yine yıllar içinde demansa ilerler.

 

Demansın diğer sebepleri arasında vasküler demans, Lewy cisimcikli demans, fronto-temporal demans, normal basınçlı hidrosefali, Parkinson demansı, kortikobazal dejenerasyon, multi-sistem atrofi, yavaş virüs infeksiyonları sonrası ve travma sonrası sayılabilir. Nadiren Vit B12 eksikliği ve hipotiroidi uzadığında demans ortaya çıkabilir. Bu açıdan da dikkatli olmak gerekir.

 

Tüm bu anlatılanlar ışığında unutuyorum demans olabilir miyim sorusuna ilk cevap; şayet başka belirti ve bulgular yoksa öncelikle dikkat dağınıklığı ve sebepleri aranmalıdır (psikolojik, metabolik, yaşa tarzı, vb). Çok hızlı başladı ve şiddetli ise deliryum ve nedenleri araştırılır. Unutkanlık kesin ve altta bu gibi bir durum yoksa detaylı bilişsel değerlendirme yapılır (nöropsikiyatrik envanter). Bu değerlendirmede şüpheli durum varsa Lab ve görüntüleme incelemeleri yapılır. Şayet ailede Alzheimer tipi demans varsa ve özellikle hastada bulgular 65 yaş öncesinde başlamışsa APOE4 varyant araştırılır.

Demans kişide geri döndürülemeyecek şekilde beyin hasarı sonucu bilişsel ve yürütücü faaliyetlerin bozulması ile seyreden kronik bir hastalıktır. Demans seyrinde unutkanlık, yürütücü faaliyet bozulması, konuşma sorunları ve kelime bulamama, somut/soyut kavram karmaşaları, davranış bozuklukları, kişilik değişiklikleri, hareket bozuklukları, özbakım sorunları, suçlayıcı davranışlar ve sanrı/halüsinasyonlar ortaya çıkabilir. Demans seyrinde altta yatan sebeple alakalı süreğen sinir hücre ve ileti yolları hasarı vardır.

 

Alzheimer hastalığı en sık görülen demans alt tipidir. Alzheimer hastalığı da bir tür demanstır. Farklı kılan demansa sebep olan altta yatan faktör beyinde hücre dışı ve hücre içi biriken yanlış katlanmış proteinlerdir (amiloid ve tau). Bu birikim arttıkça zamanla beyin işlevlerini bozar.

Baş dönmesi birçok sebepten kaynaklanıyor olabilir. İlk akla gelen sebep tansiyon düşüklüğüdür. Tansiyon düşüklüğüne neden olan herhangi bir durum baş dönmesine yol açabilir. Genellikle hastalar baş dönmesine göz kararmasının da eşlik ettiğini söylerler. Kötü beslenme, yetersiz miktarda su tüketimi, uykusuzluk, hastalıklar (diyabet), ilaçlar (antihipertansif ilaçlar), nörolojik hastalıklar, sedatizan maddeler, tiroid tembelliği, böbrek üstü bezi tembelliği, infeksiyonlar, vb bu duruma yol açabilir. Baş dönmesine fenalık hissi de eşlik eder. Allta yatan sebep tedavi edilerek baş dönmesi fenalık hissi geçer.

 

Baş dönmesine diğer sık bir sebep pozisyonel vertigodur. İç Kulakta yer alan yarım daire tüplerindeki sıvı içinde kritaller oluşması ile ortaya çıkar. Kişi yatakta dahi başını bir taraftan diğer tarafa döndürürken şiddetli baş dönmesi yaşar. Bazen bu yapının iltihabi durumu da baş dönmesi yapar (labrintit). Bazı manevralar ile bu kristaller yerlerinden oynatılır ve semptomatik iyileşme sağlanabilir. Bazı antihistaminikler de tedavide kullanılır.

 

Baş dönmesi ve fenalık hissinin diğer nedenleri arasında metabolik sorunlar (diyabetik otonom nöropati, elektrolit bozuklukları, hipoglisemi, hipotiroidi, kalp ritm bozuklukları, kalp yetmezliği, bazı primer merkezi sinir sistemi hastalıkları (örn multipl skleroz, multisistem atrofi, tümör, vasküler malformasyon, vb), aşırı vagal uyarı durumları, ileri evre kronik karaciğer hastalığı, migren, ilaçlar ve sedatifler sayılabilir.

Ellerin titremesi çoğu kez aşırı heyecan varlığında ve hatta anksiyete bozukluğunda olur. Bu tür titreme eller serbest dururken olmaz, genelde ince motor hareketler sırasında olur. Diğer bir ifade ile hassas el becerisi gerektiren işlevler sırasında olur. Örneğin kişi dolu kahve fincanını ağzına götürürken eli titrer ve bu iki sebeple olur. İlki kahve fincanı hafiftir, küçüktür ve bu el göz koordinasyonu gerektiren zor bir harekettir. Diğer taraftan kişi özellikle toplum içerisinde (sosyal ortamda) elinin titreyeceği ve rezil olacağı kaygısını geliştirdikten sonra bu yerleşir ve her defasında ortaya çıkar. Kişi bir süre sonra bunun olmaması için bu tür ince el becerisi gerektiren faaliyetlerden kaçınmaya başlar. Bu durum depresyona sebep olabilir. Özellikle ince el becerilerinin kas fonksiyonlarındaki azalmayla birlikte daha zorlaştığı ileri yaşlarda bu durum daha ciddi bir hal alabilir.

 

Hipertiroidide eller titreyebilir. Bazı ilaçların yan etkisi ile eller titreyebilir. Çok çeşitli kas ve nörolojik hastalıklarda da eller titreyebilir.

 

Parkinson hastalığındaki el titremesi tipiktir. Bir işlevi gerçekleştirirken olmasından ziyade (uzanma, bardak tutma, elle bir şey yapma vb) eller durduğu yerde para sayar gibi el içine doğru tekrarlayan hareketler yapar. Buna istirahat tremoru denir. Bu bireylerde hastalık ile ilişkili diğer belirti ve bulguların da olması beklenir; yürümenin güçleşmesi, dengesizlik, kısa adımlar, ayak sürtme, düşmeler, vücut ve kol bacaklardaki esnekliğin kaybolması, yürürken ellerin iki tarafta sabit kalması ve vücudun öne doğru pozisyon alması, yüzde mimiklerin kaybı, vb. Bu bireylerin kollarını dirsek ekleminden açmaya çalışırken direnç gösterdikleri ve bu sırada kolun kasıldığı hissi farkedilir. Benzer şekilde bilek ekleminde de aynı bulgu ortaya çıkabilir. Tipik Parkinson hastalığında bir tarafta bu tip belirtiler daha baskındır.

Obezite, kişinin boyuna kıyasla kilosunun belirgin fazla olduğu durumdur. Dünya sağlık Örgütü obeziteyi vücut kütle indeksi (kilo kg/boyun metre cinsinden karesi) 30 kg/m2 ve üzeri olarak tanımlar. Örnek olarak 1.6 m boyu olan bir kadının obez olması için kilosunun 76.8 kg ve üzerinde olması gerekir (76.8/1.6x1.6=30).

 

Obezite, başta kardiyovasküler sistem olmak üzere birçok organ üzerinde olumsuz etkiler yapar. Ateroskleroz (damar sertliği) ve hipertansiyon, hiperlipidemi, yüksek kalp krizi riski, kalp yetmezliği, diyabet, karaciğer yağlanması ve sirozu, kas kaybı, inme vb. riski çok artar.

 

Obezite görülme sıklığı günümüz toplumlarında çok artmıştır. Ülkemiz Avrupa’da en çok obez bireyin olduğu ülkedir (nüfusa kıyasla). Obezite ve diyabet görülme sıklığında katlanarak artış söz konusudur. Daha da önemlisi çocuk yaşta eskiden nadir olan obezite günümüzde çok artmıştır.

 

En önde gelen sebepleri arasında yanlış beslenme alışkanlıkları (batı tipi beslenme-fast food, karbonhidrat ve yağdan zengin beslenme) ve hareketsizliktir (sedanter yaşam).

 

Obezite ile mücadelenin en önde gelen iki silahı sağlıklı yeteri kadar beslenme ve düzenli egzersiz/spor dur. Diğer taraftan obezite diyabete sebep olduğu gibi diyabet te obeziteye sebep olur. Uyku bozuklukları ve obezite arasında iki yönlü ilişki vardır (uyku apne - obezite).

 

Obezite varlığında bir diyetisyen takibine girerek sağlıklı ve yeterince beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, kronik hastalıkları etkin tedavisi etmek ve gerektiğinde tıbbi tedavi almak önemlidir.

 

Tıbbi tedavi medikal ve cerrahi tedavidir. Obezitenin medikal tedavisinde orlistat kullanılmakla birlikte etkinliği sınırlı olmuştur. Medikal tedavi konusunda son yıllarda önemli ilaçlar piyasaya çıkmıştır. Aslında diyabet tedavisinde kullanılan enjektabl ilaçlar olan exanatid (Bayetta), liraglutid (Saxenda) ve semaglutid (Ozempic) aynı zamanda kilo vermeyi kolaylaştırmaktadır. Özellikle haftada bir kullanımı olan semaglutid uzun süredir başarı ile kullanılmaktadır. Son 3 yıldır dual etkili Tirzepatid (Mounjaro) da haftalık enjeksiyonlar şeklinde uygulanmakta ve kilo verdirme etkisi diğer ilaçlardan daha üstündür. Bu ilaçlar yan etki açısından olumlu bulunmuş, ciddi yan etki görülme sıklığı oldukça düşük bulunmuştur. Tirzepatid diyabet dışında obezite tedavisi için de kullanım onayı almıştır.

Obezite tedavisinde tek başına ilaç kullanmak yeterli olmaz, mutlaka yaşam değişiklikleri ve sağlıklı beslenme planlaması gerekmektedir. Diğer taraftan obezite de bir yeme bozukluğu kabul edildiği için dirençli vakalarda mutlaka psikiyatrik destek alınmalıdır.

 

Vücut kitle indeksi 35 kg/m2 ve üzerinde olup en az 1 yıllık medikal tedavi/diet/egzersiz ile başarı sağlanamayan, özellikle tıbben riskler taşıyan hastalarda cerrahi tedavi düşünülebilir.

Cerrahi tedavide mide küçültücü (tüp mide) veya gastrik by-pass cerrahiler yapılmaktadır. Tüp mide cerrahisi daha kolay, komplikasyonları az bir operasyondur, fakat cerrahi sonrası obezite nüksü sıktır. Diğer taraftan gastrik by-pass cerrahileri daha karmaşık ve önemli anatomik varyasyonların yapıldığı işlemlerdir (mide ve ince bağırsak başlangıç kısmı bağırsağın uç kısımlarına bağlanır), kilo verme konusunda başarısı daha fazladır, fakat ameliyat sonrası komplikasyonlar ve takipte önemli sorunlar ortaya çıkabilir: Özellikle hızlı kilo kaybı, hızla kişinin kas kaybetmesi ve immobil hale gelmesi, mikro besin öğelerinde eksiklikler, bulantı-kusma, ishal, bağırsak mikrobiyotasında bozulma, bazen bağırsağı besleyen damarların tıkanması sonucu bağırsak çıkarılması ile sonuçlanan ciddi komplikasyon (kısa bağırsak ile sonuçlanabilir ve bazen kişi ömrü boyunca damardan beslenmek zorunda kalabilir) ve herşey yolunda gitse dahi ilerleyen yıllarda, özellikle ileri yaşta bağırsak hareket bozuklukları nedeniyle ortaya çıkacak şikayetler (şişkinlik ve benzeri).

 

Tüm bu nedenlerle obezite tedavisinde kolaya kaçma çabası yanlıştır. Hasta mutlaka tedavinin içinde olmalı ve temel tedavinin yaşam tarzı değişiklikleri, sağlıklı beslenme alışkanlıkları, egzersiz ve sağlıklı uyku olduğu unutulmamalıdır. “Biran önce kilolarımdan kurtulayım” mantığı ile hele tecrübesi az merkezlerde by-pass cerrahisi kişinin hayat kalitesini bozabilir. 

COVID sonrası özellikle yaşlı kişilerde bu şikayet çokça oldu. Bunun en önemli sebebi hareketsiz kalarak (evde kısıtlamalar) kas kaybına uğramaları ve kas kaybı ile günlük faaliyetlerini yaparken zorlanmalarıdır. Örneğin sağlıklı bir yetişkin 500 metre yolu çok rahat yürüyebilirken aynı kişinin her bir eline 10 ar kg damacana su verilirse bu mesafeyi yürüyemez, durup dinlenir ve nefes nefese kalır. Bu kişi hasta olmamıştır. Vücudunu taşıyan kaslar, ağırlığı 20 kg artınca yetersiz kalmıştır. Bu ağırlığı taşırken hem çabuk yorulmuştur, hem bu mesafeyi yürüyememiştir ve hem de nefes nefese kalmıştır. Tam tersini düşünün; kişinin kilosu aynı ama bu defa kasları azalmıştır. Bunun sonucunda kalan kasları bedenini taşıyamaz duruma gelir. Kişi ayağa kalkarken iş yaparken zorlanır, hatta nefes nefese kalır.

 

Kansızlık da kişilerde benzer şikayetleri yapar. En sık görülen (özellikle menapoz öncesi dönem kadınlarda) demir eksikliğine bağlı kansızlıktır. Vit B12 ve Folat eksikliği de kansızlık yapabilir. Şayet kan değerleri normal ise kansızlık başka sebeple olmuştur. Bir hekim tarafından araştırılıp tedavi edilmelidir. Kronik hastalıkları olanlarda kronik hastalık anemisi görülür (böbrek yetersizliği, vb). Dalağı büyümüş olanlarda kansızlık olabilir. Bazen kan hücreleri çeşitli sebeplerle damar içinde parçalanır, bu durumlarda da kansızlık olabilir. Kan hücreleri kemik iliğinde üretildiği için kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda kansızlık olabilir.

 

Kronik hastalıklar yeterince tedavi edilmediğinde (özellikle organ yetmezliklerinde) çabuk yorulma halsizlik olabilir. Bunun en sık örneği kalp yetmezliğidir. Kronik akciğer hastalıkları, kronik böbrek yetersizliği, siroz, kanser, iltihabi bağırsak hastalıkları, vb durumlarda da çabuk yorulma halsizlik yorgunluk olabilir.

Eğer merak ettiğiniz soruları bulumadıysanız bizimle iletişime geçebilirsiniz

İletişim Sayfası

Videolar

Basın ve Sosyal Medya Sunumları

Tıbbı Beslenme Ürünü ne demek ?

Tüple beslenme konusunda sık sorulanlar

Tüple beslenme 05

PEG enteral beslenme tüpü pansumanı nasıl yapılır?

Makale ve Haberler

Obezite tedavisinde son gelişmeler
  • 15.11.2025 21:28:20

Obezite tedavisinde son gelişmeler

Yaşlılığı geciktirmek için nelere dikkat edilmeli?
  • 15.11.2025 21:32:18

Yaşlılığı geciktirmek için nelere dikkat edilmeli?

Gebelikte şeker takibi neden önemlidir
  • 15.11.2025 21:34:18

Gebelikte şeker takibi neden önemlidir

Alzhemir tipi demanstan ne zaman şüphelenelim?
  • 15.11.2025 21:35:21

Alzhemir tipi demanstan ne zaman şüphelenelim?

Alzhemir tipi demansın tedavisi?
  • 15.11.2025 21:37:42

Alzhemir tipi demansın tedavisi?

Demanslı hastada diğer sorunlar ve çözümleri
  • 15.11.2025 21:38:51

Demanslı hastada diğer sorunlar ve çözümleri